Football is for you & me, not for fucking industry

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Şimdi Afrika'ya veda zamanıdır!

Hüznün fotoromanıdır...




Vay başıma gelenler!

Ulan ben de migren mi var acaba?



Aha o ne lan? Charlize mi o tribündeki!?!
Şimdi o tribünde Charlize Theron'un yanında oturmak vardı ahh ah!




Yarabbi şükür!
Körün istediği bir göz Alman yaptı bizi dört göz. Şükür buna da!


Uff puff çeke çeke bitirdik şu işi.
Koyarın ellerimi belime, bakarım annemin ligine!


Beyler dağılmayın bir arada yürüyelim, koridorda ufaktan dalıcaz heriflere.


İşte geldik gidiyoruz şen olasın Güney Afrika...

Arjantin onun için değil kendin için ağla...

Daha iyi bir kadro ile 2010 a gidebilirdi Arjantin. Ya da gidilen mevcut kadro içinden daha iyi bir 11 ile sahaya çıkabilirdi Arjantin. Ancak şu kesin dünya üzerinde aktif futbol oynayan en iyi 11 Arjantinli, hatta Arjantin tarihinin en iyi 11 i bile bu Almanya'yı yenemezdi. Hani ne olursa olsun sonuçta Almanya kazanır ya öyle değil bu sefer. Bu Almanya ne olursa olsun yenilmezdi Arjantin'e. Maradona'nın teknik direktörlüğü elbette çok eleştirilecek bir durum. Ancak esas eleştirilmesi gereken Arjantin futboludur. Defansı ve kalecisi olmayan, yıllardır olamayan Arjantin futbolu sahaya 10 forvetle çıksa bu maç 0-4 bitmezdi belki ama Arjantin yine kazanamazdı. Ne bu maç, ne bir başka maç benim Arjantin ve özellikle Maradona sevgimi değiştirmez. Ancak Maradona hemen milli takım sorumluluğunu bırakmalı, hatta mümkünse kulübede olacak hiç bir görevi almamalı bundan sonra.

Biz yaşadık, şahit olduk onun dünyanın en büyük futbolcusu olduğuna. Yeni nesiller onu kötü bir teknik adam olarak bilmesin.

Haydi Diego istersen aşağıdaki resimde olduğun gibi kiloları al,
koltuğunun altına dvd player ını koy ve geç tv başına izle dünyanın futbolunu.

İstersende giy Boca formanı yak puronu bak keyfine.
Boca'da hiç keyif vermiyor ya artık, neyse!


2 Temmuz 2010 Cuma

Gün tutuştu, gece tutuştu, yangınlarda tutsak canlar tutuştu!

2 Temmuz 1993 Sivas
Şairdiler, halk ozanıydılar, yazardılar, ressamdılar, semazendiler, müzisyendiler, karikatüristtiler, öğrenciydiler...

Pir Sultan Abdal etkinliklerinin dördüncüsünün düzenlendiği 1-4 Temmuz 1993 tarihleri arasında ozanlardan, yazarlardan, sanatçılardan ve çeşitli demokratik kitle örgütlerinden oluşan yüzlerce kişi, Sivas’ta toplanmışlardı. Sivas Valisi’nin davetlisi olarak kente gelen Aziz Nesin’e tepki olarak başlayan ve günler öncesinden sistemli olarak gerici ve faşist çevrelerce yürütülen protesto, güvenlik güçlerince kontrol edilemeyince katliama dönüştü… Madımak Oteli’nin ateşe verilmesi ve otelde mahsur kalanlardan 37 kişinin katledilmesiyle sonuçlanan “Sivas Katliamı” olaylarının üzerinden 17 yıl geçti…

37 İnsan…
2 Temmuz 1993'te, gerici güçlerce Sivas Madımak Oteli'nde 37 kişi yakılarak öldürüldü. "Sivas katliamı"nda yaşamını yitirenler, şairdiler, halk ozanıydılar, yazardılar, ressamdılar, semazendiler, müzisyendiler, karikatüristtiler, öğrenciydiler...

Asaf Koçak, karikatürist, 35 yaşındaydı.
Asım Bezirci, araştırmacı, yazar, 66 yaşındaydı.
Muhibe Akarsu, Muhlis Akarsu’nun eşi, 35 yaşındaydı.
Muhlis Akarsu, halk ozanı, 45 yaşındaydı.
Gülender Akça, sanatçı, 25 yaşındaydı.
Ahmet Alan, 22 yaşındaydı.
Mehmet Atay, gazeteci, fotoğrafçı, 25 yaşındaydı.
Sehergül Ateş, elişi sanatçısı, 30 yaşındaydı.
Behçet Aysan, şair, 44 yaşındaydı.
Erdal Ayrancı, 35 yaşındaydı.
Belkıs Çakır, semah sanatçısı, 18 yaşındaydı.
Serpil Canik, 19 yaşındaydı.
Muammer Çiçek, tiyatrocu, 26 yaşındaydı.
Carina Thuijs, gazeteci, 23 yaşındaydı.
Serkan Doğan, 19 yaşındaydı.
Hasret Gültekin, halk ozanı ve müzik araştırmacısı, 26 yaşındaydı.
Murat Güneş, 22 yaşındaydı.
Murat Gündüz, öğrenci, 22 yaşındaydı.
Gülsüm Karababa, sanatçı, 22 yaşındaydı.
Uğur Kaynar, şair, 37 yaşındaydı.
Koray Kaya, öğrenci, 12 yaşındaydı.
Menekşe Kaya, sanatçı, 17 yaşındaydı.
Metin Altıok, şair, yazar, 52 yaşındaydı.
Handan Metin, öğrenci, 20 yaşındaydı.
Sait Metin, sanatçı, 23 yaşındaydı.
Huriye Özkan, sanatçı, 22 yaşındaydı.
Yeşim Özkan, sanatçı, 20 yaşındaydı.
Ahmet Öztürk, otel görevlisi.
Ahmet Özyurt, sanatçı, 21 yaşındaydı.
Nesimi Çimen, aşık, halk ozanı, 62 yaşındaydı.
Nurcan Şahin, sanatçı, 18 yaşındaydı.
Özlem Şahin, sanatçı, 17 yaşındaydı.
Asuman Sivri, semah sanatçısı, 16 yaşındaydı.
Yasemin Sivri, semah sanatçısı, 19 yaşındaydı.
Edibe Sulari, Bektaşi kültürü araştırmacısı, 40 yaşındaydı.
İnci Türk, eczacı, tiyatrocu, 22 yaşındaydı.
Kenan Yılmaz, otel görevlisi, 22 yaşındaydı.

Yakılarak katledilmelerinin üzerinden tam 17 yıl geçti. Katledilenlerden bazıları bu dünyada 17 yıl bile yaşamamışlardı oysa! Onları katledenler ve emri verenler 17 yıldır ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar. Maraş'ta, Çorum'da olduğu gibi. Katillerin ve emri verenlerin bazıları meclis sıralarında kendilerine koltuk bile buldular zamanında. Katleden zihniyet ise dün olduğu gibi bugünde iktidarda.

Saflar nettir. Bir yanda yakanlar, bir yanda yakılanlar var. Kimse arada değildir.

Yakılan biziz. Yakılan halktır.

Yakanlar ise emperyalistler, onların ülkemizdeki işbirlikçileri, düzen partileri, ve abd güdümlü siyasi iktidarlardır. AKP iktidarının yeri tartışmaya yer vermeyecek biçimde yakanların safındadır.

17 yıl geçti.
Sivas'ı unutmadık, unutmayacağız.
Biliyoruz bir gün mutlaka Sivas katliamının hesabı sorulacaktır!

Video izlemek için : Grup Yorum - Gün Tutuşur

Alttaki karikatürlere dikkatlice bakınız, lütfen!

28 Haziran 2010 Pazartesi

Evet bir rövanş bu ancak...

2010 Dünya Kupası Çeyrek final eşleşmeleri belli olmaya başladıkça her eşleşme için tarihten sayfalar açılma geleneği tavan yapıyor. Almanya - Arjantin eşleşmesi için ise özellikle kaliteli Türk medyası '2006'nın rövanşı' kolaylığını seçmiş durumda. Tabi zaten bizim medya balık hafızalıdır ya okurlarını da kendisi gibi bilir. Kendisi nasıl düşünürse okurda öyle düşünsün ister. Bakıyorum başarılı olmuşlar. Hemen 2006'nın rövanşı başlığı altında bu eşleşme değerlendirmeye alınmış. Biz biraz eskiyiz, bizim kaliteli Türk medyasının hafızasına 3-5 basacak bir tarih bilgimiz var.

Yaşadıklarımız var, gözlerimizle TV ekranlarından şahit olduklarımız var. İçimizde gittikçe kuvvetlenen bir Arjantin sempatisi var. En önemlisi Maradona ile büyümüş bir neslin çocuklarıyız. Barcelona, Boca ve Arjantin'i sevdiysek bunun en büyük sebebi DİEGO MARADONA’YA olan hayranlığımızdır.

İşte bizim gibiler için önce Maradona sonra Arjantin gelir. Eğer o çimlerin üstünde ya da yakınında Diego varsa bizim kalbimiz orada atar. Diego için ve onun Arjantin'i için dua ederiz. Dün böyleydi, bugün böyle, yarın da değişmeyecek. Türkiye kupaya katılsa bile kalbimizin yarısı Arjantin için heyecan yaşamaya devam edecek. 2010 Güney Afrika'da sahada Arjantin var, Arjantin'in başında ise Maradona. Kazanılan her maç öncelikle Maradona'nın galibiyeti, Maradona'nın zaferidir. Oynanacak her maç öncelikle Maradona'nın maçıdır. Bu yüzden Almanya - Arjantin eşleşmesi bizim için Maradona - Almanya hesaplaşması, Maradona'nın Almanya ile rövanşıdır. 1990 İtalya'nın rövanşıdır. Öncelik Maradona'nın olduğu için bu maç ancak ve ancak 1990'ın rövanşı olur.

Maradona - Almanya maçı 3 Temmuz 2010 da... Maradona'nın Arjantin'i sahaya bir rövanş için çıkıyorsa o 2006 için değildir. Yazın aklınızın bir köşesine.

Diego, gözyaşlarını unutmadık! Senin için, senin Arjantin'in için seninle beraber binlerce kilometre öteden döktüğümüz gözyaşlarımızın nemi hala geçmedi. Yirmi yılın üstüne şimdi rövanş zamanı.