Football is for you & me, not for fucking industry

4 Kasım 2010 Perşembe

Şimşek Santrafor Kai ve Çocukluk Günlerimiz

1980 lerde Milliyet Çocuk Dergisi almamın ilk sebebi Şimşek Santrafor ( KAI ) okumaktı. Futbola aşıktık. Ama bizim o zamanlar kahramanımız Kai olmuştu. Bilmiyorduk gerçekten var mı? Bilmiyorduk sağ açık mı santrafor mu? Ama dergi çıksın yeni bölümünü okuyalım diye günler çabuk geçsin isterdik. Tüyap tarafından düzenlenen 29. İstanbul Kitap fuarında 5.Salonu gezerken birden karşıma çıktı Kai. Eric Castel olarak karşımdaydı ama ben onu tanıdım. O çocukluğumun en güzel dönemlerinin şimşek santraforuydu. PSG den Barca ya gelmişti. Bizim kahramanımızdı. Sokakta maç yaparken rahattım onu tanıyan pek yoktu ve ben Kai olucam dediğimde itiraz olmazdı. Sokak maçlarına başlamadan  kaleci seçimi ve oynayanların temsil edeceği gerçek futbolcu isimleri çok arkadaşın birbirine küsmesine sebep olurdu. Şimşek santrafor benim kurtarıcımdı. Şimdi ise karşımda duruyordu. Tam vole vurmak üzereydi ve üstünde Red Kit olduğu halde toptan korkan Düldül şahlanmıştı. İnsanın çocukluğunu ne kadar özlediğinin ispatıydı o koridor. Ve o anda hemen bir kitap geldi aklıma. Çocuk hikayeleri yazan bir kadın yazarımız vardı. Anadolu yakasında tren istasyonları civarındaki semtler boyunca yaşayan çocukların hikayelerini anlatırdı. O çocuklar bazen Haydarpaşa'da, bazen Suadiye'de mahalle maçları yaparlardı. Hikayeleri bizim hikayemiz, kahramanlar bizlerdik. Biz futbolu sokakta, toprak arazide, oto parkta, asfalt yolda, radyoda, çocuk dergisinde, çocuk kitaplarında sevdik ve hatta taptık. Biz futbolun özünü yaşadık. Endüstriyel futboldan nefret etmemizin en büyük sebebidir doya doya yaşadığımız ve keşke diye özlemini çektiğimiz çocukluğumuz. Bize, yaşadıklarınızı unutun, inkar edin, o zaman tattığınızı sandığınız duygular aslında yok hepsi yalan diyorlar. Hassiktirin lan, asıl sizin bugün üstümüze dört nala sürdüğünüz endüstriyelleşme yalan. Bir gün tarihe gömeceğiz sizi ve endüstriyel katliamınızı. Çocukluğumuzun arsalarından gol sesleri yükselecek. Şimşek santrafor Kai gollerini atmaya devam edecek.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Alen Markaryan... O Bir Ruhbilimci!

Kitap Fuarı'nın üçüncü gününde Marmara Salonu'nda Çizmeli Kedi Yayınları'nın düzenlediği panel vardı. Konusu ilginç : Quaresma ve Yeni Beşiktaşlılık Ruhu..! Bu Beşiktaşlılık ruhu borsa gibi, yükselir, alçalır, halka açılır, denetim kurullarınca denetlenir, paraya çevrilir, bazen para etmez, bazen para satın alamaz, bazen ise parayla satın alınan sayesinde şekil değiştirir. Yani ilginç bir şey bu Beşiktalılık ruhu. Beşiktaşlılık duruşundan daha tutarlı olduğu konusunda çeşitli varsayımlar var. Neyse dönelim biz yazı konumuza... Alen Markaryan bir kitap yazmış. Birisinin telkini ile yazmış. O birisi 'Çizmeli Kedi Yayınları"nın sahibiymiş. Paneli izleyen birisi "Nouma'yı yazsaydın, daha çok kazanırdın" dedi. Salondakilerin 85% si ilköğretim çağında olan bebelerden oluştuğundan ilgi görmedi. Zaten o bebeler ve onları fuara getiren öğretmenleri "Quaresma" panele katılmadığı için olaydan tamamen kopuktular, ki olay neydi bilen yoktu konuşmalar başlayana kadar. Yirmi kadar genç ise Alen abilerine destek, Metin-Ali-Feyyaz üçlüsünü görmek ve ufak ihtimal Quaresma ile yakın olabilmek için oradaydılar. Ben fazla kalmadım içeride. Açıkcası salona girene kadar böyle bir kitap çıktığından ve yazarının Alen olduğundan haberim yoktu. Metin-Ali-Feyyaz daha çok ilgimi çekmişti. Ancak ben oradayken sadece 'Sarı Fırtına' Metin Tekin gelmişti. Bizim nesil için çok önemli isimlerdi Metin-Ali-Feyyaz... Çok çektik kendilerinden ama çok sevdik, en azından ben çok severdim. Sırf üçünü bir arada görebilirim, onlara soru sorarım, Feyyaz'ın espiri dolu konuşmalarını dinlerim diye salona girmiştim. Quaresma yok diye Beşiktaşlılar ufaktan uzadılar yaşı büyükler dışında, Feyyaz-Ali yok diye biraz Metin'i dinledim ve bende çıktım. Portekizlinin gelişinden esinlenen kitap evi sahibinin Alen'i etkilemesi ve sonrasında ortaya çıkan kitap için sadece okuduktan sonra belki bir yorumum olabilir. Seversiniz, sevmezsiniz ama Alen farklı birisi, ya da farklı olabilmek için çok çabalıyor. Endüstriyel futbol, tribünlerin durumu, kulüp başkanları konusundaki yorumları güzeldi. En azından yazılar yazıyor, konuşuyor, kitap yazıyor. Sefa abimiz ve Sebo reisin kitap yazdıklarını düşündüm bir ara... Gülümsedim... Pepe Metin'in tibün hayatını anlatan kitap ise bitmek üzereymiş. Edebiyat iyidir. Kitap güzeldir. Kalıcı olmanın en güzel yollarından birisidir. Metin-Ali-Feyyaz ruhu ilk ortaya çıktığı gün nasılsa öyledir. Yeni Beşiktaşlılık ruhu için önce eskisini okumak lazım. Alen Markaryan'a birisi telkinde bulunsa eski ruhu yazsa. Asi ruh, yeni ruh, eski ruh... Ruhunuza El-Fatiha'ya kadar gider bu yayıncılık... Peki yazar tribüncü kardeşimiz Alen, biz üç yüz kişi geldiğimizde siz nerdeydiniz? Ruh mu çağırıyordunuz?

31 Ekim 2010 Pazar

Başbakan Gelecek Adam Gibi Giyinin!

Ataköy civarında gündüz bir işim vardı. İşim bittiğinde vakit denkliği ve salon yakınlığı dolayısıyla Efes Pilsen ile Pınar KSK arasında oynanan TBL maçına uğradım. Uğramakla çok iyi etmişim. İnsanın gözü gönlü açılıyor. 

Bu maçın yorumu benim işim değil ama iki laf sokmak gerekirse; birincisi bu Karşıyaka'dan bir cacık olmaz, ikincisi Efes Pilsen bildiğimiz gibi. Koskoca salonda 100 kadar KSK taraftarı ile 1000 kadar Efesli + basketbolsever vardı. Maçı pek izlemedim desem yeridir. Efes kızları daha ilginç geldi. Aslına bakarsanız maça girmemin en büyük sebebi salonun yakınında işim olmasından çok salonda Efes kızlarının olacak olmasıydı...

Az önce tbf.org a baktım. Başbakanın rahatsız olacağı tek resim ve haber yok. Oysa Efes kızları en az beş gösteri yaptılar ve Karşıyaka taraftarları önce "Başbakan gelecek, adam gibi giyinin!" şeklinde sonra ise meşhur "... Tayyip olsa, bir koysam laik olsa" tezahüratını yaptılar. Gülümseyerek ve büyük keyifle izledim kendilerini. 

İşte benim objektifimden maç... tbf.org ile arasındaki farkları bulmak meraklısına kalmış.