Football is for you & me, not for fucking industry

18 Aralık 2010 Cumartesi

Bu Vebalin Altından Kalkamazsınız (Diana Taurasi)

Kadın Basketbol takımımızın dünya yıldızı Diana Taurasi hakkında son günlerde yayılan söylentiler oldukça seviyesiz ve sinir bozucu boyutlara ulaştı. Doğru ya da yanlış her şeyi yalanlayan resmi site ya konuyu ve dedikoduları önemsemedi ya da çok doyurucu bir açıklama çıkacak. Mersin maçında kontenjan dolayısıyla dinlendirildi ve takım kadrosunda yoktu. Saha içinde maçı takip etti. Sopron maçında ise "sakatlık" diye duyulan ancak resmi ağızlarda dile getirilmeye gerek görülmeyen bir sebeple takımla sahaya çıkmadı. Dedikodular hemen başladı. Otelde kalmış, oteli terk etmiş falan filan. Her şey dedikodu seviyesinde. O gün otelde bulunan kimsenin bu konuda açıklaması yok. Takım sorumluları bu konuda kimseye bir şey söylemiş değiller. Bu durumda dedikoduları yok saymak lazım. Dedikodulara yansımamış bir iddia da var ama bunu Taurasi ile ilişkilendirmek imkansız. Evet, Diana Taurasi ve Penny Taylor bugün (17.12) 10 günlüğüne ABD ye uçtular. Burhaniye maçında takımla beraber olmayacaklar. 30 Aralıktan önce Türkiye'ye geri dönmüş olacaklar. Bu durum tamamen normal bir prosedürün parçası gözüküyor. Kontratlarında mevcut olan 10 günlük izni kullandılar yani. Zaten ABD li oyuncular bu izinlerini noel öncesi kullanmaya özen gösterirler. Dedikodular şimdilik asılsız çıktı. Ancak biz Aralık 30 dan sonrada aslı astarı olmamasını canı gönülden istiyoruz. Zira Taurasi ve Penny ya da birisi dönmezse "Bu vebalin altından kalkamazsınız" haftayı sessiz geçiren kurumsal yapının idarecileri. Hatırlatmaya gerek olmamalı ama siz bu oyuncuların ne kadar önemli olduklarını unutmayın. Sakatlık varsa hemen maç sonrası çıkıp "sakattı" demek zorundasınız. İzin  kullanıyorlar ise "kontrattan doğan resmi izinlerini kullanmak için bu dönemi seçtiler" demek zorundasınız. Ve yine hatırlatmaya gerek yok ama bakkal dükkanı değil orası Fenerbahçe  Spor Kulübü; kurumsal (!) bir camia..! Sizler bakkal gibi yönetmeye, ahbap çavuş ilişkileriniz dışındaki çevreyi (camiayı) yok saymaya daha fazla devam edemezsiniz. Hani olur ya Taurasi geri dönmez işte o zaman bulunduğunuz yerin bakkal değil Fenerbahçe olduğunu öğreniş şekliniz çok eğlenceli olmaz. Ha Taurasi döner ve her şey yoluna girer de sanmayın. Geçen haftanın tüm dedikodularının, yalan haberlerinin, moral bozucu duyumlarının sorumlusu sizlersiniz (şube sorumlusu-takım menajeri) ve sorumluluklarınızı yerine getirememiş olmanın bir bedeli elbette olacak :)

17 Aralık 2010 Cuma

Bir Ben Değil Alem Sana Hayran Diye Sevdim


Sevdim seni Mabuduma, canan diye sevdim
Bir ben değil alem sana hayran diye sevdim

Evladı ıyalden geçerek ben ravzana geldim
Ahlakını methetmede Kur'an diye sevdim

Kurbanın olam şahı resul, kovma kapından
Didarına müştak olan yezdan diye sevdim

Mahşerde nebiler bile senden medet ister
Gül yüzlü melekler sana hayran diye sevdim...

14 Aralık 2010 Salı

7 Eylül 1980 Bursaspor 5 Beşiktaş 0

Bursaspor ile Beşiktaş arasındaki kavganın sebebini dönüp dolaşıp Beşiktaş'ın Sebat ve Rize'ye yatması sonucunda Bursa'nın küme düşüşüne bağlayanları dinliyoruz. Hele son maçta "emniyetin yeni sporda şiddet yasasında elini daha fazla kuvvetlendirmek için yol verdiği" ihtimalini göremeyenlerin sesi daha çok çıkar halde. Peki kardeşim her şey 5-6 senelik mi? Öncesi hiç mi yok bunun? diye sordum kendime ve araştırdım...

1980 yılında, 12 Eylül faşist darbesinden beş gün önce lig maçına Bursaspor deplasmanına gitmişti Beşiktaş. Maç 5-0 lık Bursa galibiyeti ile sonuçlanmış ve maç çıkışında Bursaspor taraftarları o zamanın Beşiktaş tribününün kafa adamlarını kıstırmış, berber makinası ile saçlarını traş etmişler. Asker traşı değilmiş, bildiğiniz eşşek traşı uygulanmış. Bunun rövanşında aynı ceza daha ağır olarak Beşiktaşlılar tarafından Bursa tribününe kesilmiş. O seneden, o ilk traş olayından sonra araları hep gerginmiş. 

Çok maçta olay çıkmıştı. Son meydana gelen olayın tamamı o zaman çıkan olayların ancak kısa özeti sayılır. 80 lerin Beşiktaş tribünlerinin önde gelenlerinden ve şu an Kadıköy yakasında Moda ve Göztepe'de ikamet eden iki eski tribüncü anlattılar bu başlangıcı. "Çok kişi bilmez, bilenlerde zaten bıraktıklarından hatırlanmaz" dediler. "5-0 lık sonuç koymuştu ama asıl o traş olayı deli etmişti bizi" diye özetlediler. "Bursa deplasmanı her zaman pisti, Fener içinde bizim içinde pisti" diye tamamladılar.
- Abiler, 'peki bu küme düşürme, yatma, şaibe işinin etkisi yok mu?' diye sordum...
- Kızdılar. Beşiktaş kimseye yatmaz. Ama ne yazık ki o sene bir facia. Futbol, ilişkiler eskisinden çok daha kirli artık. Etkisini sordun, olmaz mı? Var tabi, 80 lerde tribün kapma kavgalarıyla doğan nefret ve şiddet o yıllarda sıkça yaşanan benzer olaylar çerçevesinde sürüp gitmişti. Çok insan yaralandı, sakatlandı, hatta hayatını kaybedenler oldu. Yeni yüzyıldakiler bilmezler, duymamışlar, yaşamamışlar. Ancak bizim (Beşiktaş'ın) Bursaspor nefretimizin asıl sebebi o traş işiydi. Onların ise, traş sonrası her maç bizden aldıkları ağır yaralardı. Bu yaraları hemen kan akan yara sanmayın, kötü almıştık intikamımızı, yara onun yarasıydı. Biz, bize yapılanı asla unutmadık, intikam almamıza rağmen "ohh bu kadar işte" demedik. Onlar ise verdiğimiz cevaba karşılık veremediler senelerce.
- Son olayı nasıl yorumlarsınız?
- Eskiden olsa yorum yapalım tamam ama şimdi bakıyoruz polis çok değişti. Gazlar, bombalar, robocop, jop, siviller... Tribün yapıları değişti. İlişkiler, gruplar, rakip takımların tribünleri arası kankalıklar... Bizim zamanımız çok farklıydı.
- Sporda Şiddet yasası?
- Sporda şiddetin cezası sarı kart, kırmızı kart. Stad dışındaki olay asayiş olayıdır! Sokak kavgasıdır. Yaralamadır. Sporun şiddet yasası ismi bile komik. 
- Abiler sonuç?
- Sonuç şu: Bugün viskisini yudumlayıp, purosunu içerek maç izleyenler var. O zaman buz gibi havada sabahlayan, tribünü kapmak için canını ortaya koyanlar vardı. Şimdi maçın yorumu elli kanalda elli kişiye kalmış. O zaman maçın yorumunu ertesi sabah antreman sahasında taraftar yapardı. Gereken durumda futbolcuda bu yoruma dahil olurdu. Bazen koşarlardı biz arkalarından anlatırdık. Bazen tepsi etrafınde toplanır baklava yerken konuşurduk. O zaman maç kritikleri antreman sahalarındaydı. Devir çok değişti.

Not: Bu röp. video çekimi olarak yapılacaktı. Ancak bir ön görüşme için kendileriyle bir araya geldik ve çay sohbetinde yapıldı. Yakın bir zamanda kamera önünde ve çok detaylı olarak yapılacak ve bir kanalda yayınlanacak. Bu kısa konuşmayı onların okeyini alarak yazdım. Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş tribünlerinde 1980 de bulunmuş ve aktif olarak stad dışındaki tribün hayatında yer almış kişiler o dönemi anlatacaklar.

Bu Neyin Yasağı?

Blogda iki kez Voleybol Federasyonu'nu İstanbul'a yaptığı salonlar için tebrik etmiştik. Yinee bu salonların pankartlar için bir cennet olduğunu dile getirmiştik. Ancak son bir kaç maç önce resmi polisler sonra ise Fenerbahçe Spor Kulubü'ne bağlı özel güvenlikler pankartlara keyfi yasaklar getirmeye başladılar. İlk başta 'Holigan Hareket' ve 'Liberta Per Gli Ultras' pankartları için YASSAK dendi. Dün ise 'Genç Fenerbahçeliler' pankartı sokulmadı salona. 


'2Gether 4Ever Fenerbahçe' Pankartı ise bir kaç denetim ve telsiz konuşması sonucu 'olur' alabildi. TVF ve CEV in pankart yasağı yok. Tamamen keyfi uygulamalar. Holigan ve Liberta (Özgürlük) sözleri ileri demokrasinin yılmaz bekçisi cemaat polislerince sakıncalı. 'Genç Fenerbahçeliler' ismi ise dün özel güvenlikçe sakıncalı. Yasaklar ülkesiyiz. 'Ben bilmem, amirim bilir!' ülkesiyiz. 'Başkan öyle dedi' ülkesiyiz. Sadece kanun ve kurallar yasak. Keyfiyet ülkesiyiz. Kısaca kardeşim ..ki taşşağına denk bir ülkeyiz. Daha stadyumlarda ve salonlarda Nazi mahkemeleri kurulacak, cemaatin uzman polisleri asıp-kesip-yargılayacak. Üstünlerin hukuku değil bu, durup duruken dellenip alınmayalım boş yere. Bu, ülkemizin insanlarının fazlasıyla; en azından 58%lik fazlasıyla hak ettiği bir hak, hukuk ve keyfiyet sistemi. Devam edin böyle. Bu mevcut faşizm, endüstriyelleşmenin bile pabucunu dama atar. Dama attığı pabucun suçunu ise damsız maça giden taraftara keser. Hapis-para cezası-yasak. Kutunuzdan ne çıkarsa artık!

Not: Yasanın yeni hali (Sporda Şiddeti Önleme Yasası) uygulanmaya başladığında stadlarımızda pankart görmek, rtük denetiminden geçmemiş tezahürata eşlik etmek, üstünde slogan yazan atkı takmak yasak olacak ve bu yasağın çerçevesini birilerinin keyfiyeti belirleyecek. Stad ve salonlarda kurulacak mahkemelerde ise sadece mahkemeye çıkartılmanıza aracılık eden polislerin beyanları yeterli olacak. İdarecileriniz ve emniyet sizden hoşlanmıyorsa hakim önünde başka yardımcınız olmayacak. Yurt dışına çıkmanızdan takımınızın maçı olduğu gün akrabanıza ziyarete gitmenize, sevgilinizle sinemaya gitmenizden evde yatıp dinlenmeye kadar her şey yasak olacak. Karakol ve imza defteri hayatınızın yeni ortakları olacak. Ayağınızı denk alın. Akıllı olun.

13 Aralık 2010 Pazartesi

13 Aralık 1980

13 Aralık 1980...
12 Eylül Faşist darbesini yapan kahraman Amerikan oğlanlarının bayramı.
Yaşını büyüttükleri Erdal Eren'i astıkları gün.

Kenan Evren ve suç ortaklarının suçlarından sadece bir tanesi. Tayyeep in 12 Eylül 2010 da kandırdığı ahmaklar sürüsünün "Evet" oylarıyla bir kez daha onay verdikleri "İDAM" ın 30. yılı!

Haydi Tayyeep koş kanaldan kanala, ağla. Mutluluk gözyaşları dök ama halka üzüntüden ağlıyorum diye yedir. Mağdur edebiyatı yap. Ağla Tayyeep ağla.

Ama haklısınız Tayyeep ve Kenan... Haklısınız amerikan oğlanları. Sizlerin bir yumurtaya verdiğiniz tepkiyi bizler idamlara, yargısız infazlara, işkencelere, gözaltında kaybedilmeye, sokak ortasında sırtından bir kurşunla öldürülmeye, sakat bırakılmaya karşı veremedik... Yunanistan Alexis için ülkenin altını üstüne getirirken bizler Ferhat'ın tekerli sandalyeye mahkum hayatına dönüp bakmaya utandık.  Siz mağduru oynadınız biz ise Maraşta, Sivasta, 16 Mart'ta, Bayrmapaşa'da, Ümraniye'de katledildik. Siz mağduru oynadınız bizimkiler idam sehpalarında son nefeslerini verdiler. Oysa korkunuz o kadar büyük ve suçlarınız o kadar çok ki "yumurta" bile ecel terleri döktürdü size.  Ya dediniz bu yumurta atanlar çoğalırsa, ya sonra taş ardından kurşun atarlarsa... Ya birileri çıkıp ülkemize ve insanlarımıza karşı yıllardır işlediğiniz suçların hesabını sormaya kalkarlarsa... İdam ettiğiniz canlarımıza bile çıkıp utanmadan tv ekranlarında ağladınız. Yok aslında birbirinden farkınız dün Demireldiniz, Evrendiniz, Özal oldunuz, Çiller oldunuz, Ağardınız, Yılmazdınız, Hikmet Samilerden Tayyeepler doğurdunuz. 

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Necdet Adalı, İbrahim Ethem Çoşkun, Erdal Eren...

Bugün 13 Aralık 2010...Erdal Eren'in faşist darbeci Kenan Evren tarafından idam edilmesinin 30.yılı...