Football is for you & me, not for fucking industry

29 Aralık 2009 Salı

Resmi sitede 2 haber ve kurumsal Fenerbahçe yanlışları

Resmi siteden iki haber...
1- Çalışanlarımız için yeni yıl partisi

Haberi okuyunca sanıyorsunuz ki Fenerbahçe Spor Kulübü bütün çalışanlarını kucaklayan bir yeni yıl partisi düzenlemiş. Oysa biz biliyoruz ki o parti seçkin davetliler, kulüp çalışanlarından bazıları ve yönetim kurulu içindir. Zaten Fenerbahçe sadece halktan değil kurumsal yapısı içinde bulunanlardan da kopuktur. Resmi site haberini yapar, okuyan ve gerçeği bilmeyenler "vay be, kulüp ne büyük bir parti yapmış!!!" der.
Bizce haberin başlığı şu olmalıydı :
Bazı çalışanlarımız ve seçkin davetlilerimiz için parti verildi.
Kulubümüz çalışanı olup bu partiye davet edilmeyenler yani katılamayanlar resimlere bakarak yaşananlar hakkında bilgi sahibi olabilirler...
.
"Zeki Rıza Sporel' den Lefter Küçükandonyadis'e, Halit Deringör'den Can Bartu'ya, Ogün Altıparmak' tan Cemil Turan'a, Fenerbahçe tarihine damgasını vurmuş efsanelerin forması klasik çubuklu forma , 26 Aralık Cumartesi gününden itibaren Fenerium mağazalarında büyük Fenerbahçe taraftarıyla buluşuyor..."
Bu konuya yönelik yorumlarımız aşağıdadır:
- Zeki Rıza Sporel isminin nihayet bir haberde geçmesi son derece sevindiricidir. Ancak Zeki Rıza döneminde giyilen formalar ile Lefter döneminde giyilen formaların hiç birisi birbirini tutmaz ve Fenerium tarafından çıkarılan çubuklu forma efsane forma değildir.
- Ne sarısı doğru tondadır, ne laciverti. Ne de çubukların genişliği... Hatta ay-yıldız arma bile farklıdır. Zaten isimleri sayılan futbolcuların neredeyse hepsi farklı dönemleri ve farklı dizaynları temsil eder. Ancak Fenerium bu efsane çubuklu forma girişiminde 3-4 sene önce çıkarılan ve çok kısa süre piyasada kalan formanın bile gerisinde kalmıştır.
- Ogün Altıparmak döneminde zaman zaman giyilen çubuklu formaya benzetilmeye çalışılmış ancak renk-çubuk genişlikleri ve ay-yıldız arma örgüsü, yaka ve kol bantları Fenerbahçe'nin hiç bir döneminde aynı anda bir forma üzerinde yer almamıştır. Ve Fenerbahçe tarihinin efsane klasik çubuklu forması bu değildir. Ancak nostalji forma olarak isimlendirilebilir. Zeki Rıza-Lefter-Halit Deringör-Can Bartu ve Cemil Turan bu satışa sunulan formayı giymemişlerdir. Dizaynlar ve renk tonları hep farklıdır. Bu dizayn, bu renk tonları ve ay-yıldız arma bire bir olarak hiç bir Fenerbahçe formasında kullanılmamıştır.
Lacoste ürün sorumlularını Fenerium'a getirmek belki iyi bir iştir. Ancak Fenerbahçe tarihine atıfta bulunarak bir ürün çıkarılırken tarihi bilen, formaları bilen kişilere danışılması doğru olandır. Bu forma yine iyi satış rakamlarına ulaşır. Yüksek fiyatı ile yine gelir getirir.
Ama kırk yılda bir efsane futbolcularımızın ismini aynı haberde kullanırken, bari çıkan ürünün o kişilerden birisi tarafından giyilmiş olan bir forma ile aynı olmasına özen gösterseydiniz.
Aaa pardon unuttum, önemli olan kasaya giren miktar, yoksa özüne sadık kalmak değil. Zaten Fenerbahçe kurumlarında Fenerbahçeliler çalışmıyor nasıl özümüze sadık kalsınlar???

27 Aralık 2009 Pazar

Fenerbahçe Kurucusu Ziya (Nurizade) Songülen’in hayatından kesitler.

Bu yazı FBSK Kurucusu Ziya Nurizade Songülen’in hayatından kesitleri içerir. Tüm anlatım torunu "Nazan Songülen Karakaş" tarafından 04.04.2008 tarihinde yapılmış ve aynen yayınlanmıştır. Bu vesile ile kurucularımız Necip Bey ve Ayetullah Bey ile ilk başkanımız ve kurucumuz Ziya Songülen Bey'in aziz hatıraları önünde bir kez daha saygıyla eğliyoruz. Mekanları cennet olsun. Bizlere bıraktıkları dünyanın en büyük sevdası için sonsuz teşekkürlerimizle...


ZİYA NURİZADE SONGÜLEN
Anne Tarafı:
-Halil Rıfat Paşa (Damat/Kaptan Paşa) ile Padişah II. Mahmut’un kızı
Saliha Sultan evleniyorlar.
-İki çocukları oluyor. Ayşe Sıdıkka ve Mahmut Celalettin Paşa
-Ayşe Sıdıkka ile Şuray-ı Devlet Başkanlığı, İstanbul Şehreminisi,
Adliye Nazırlığı ve Hariciye Nazırlığı vazifelerinde bulunan
SERVER PAŞA (1821-1886) evleniyor.
-Üç çocukları oluyor: Ayşe – Azize – Fatma

Baba Tarafı:
-Londra Sefiri Nuri Bey’in oğlu Şuray-ı Devlet Başkanlığı, Urfa Valiliği, Edirne Valiliği, Hariciye Nazırlığı vazifelerinde bulunan ASIM
PAŞA ile Abdullah Efendinin (Kafkas) kızı Fatma Bergis evleniyorlar.
-Üç çocukları oluyor: Pakize – Fitnat – Suad


Ziya Nurizade Songülen Doğuyor:

-Suad Bey ile Azize Hanım evleniyorlar.

-Üç çocukları oluyor: Fahire – Ziya – Mahmut

Ailenin Devamı:

-Ziya Bey (Ziya Nurizade Songülen) Alman asıllı Erna Valentine
Meyer ile evleniyor.
Üç çocukları oluyor: Azize – Güzel – A.Server

- 2 -


Ziya Bey 1886 yılında İstanbul’da dünyaya geliyor. Köklü bir Osmanlı ailesinin üyesi. Aile ileri görüşlü, modern ve eğitimli. Halil Rıfat Paşa’dan başlayarak, Server Paşa, Asım Paşa ve babası Suad Bey; sadrazamlık, Kaptan Paşalık, Valilik, Şuray-ı Devlet Başkanlığı, Şehreminilik, Adliye Nazırlığı, Hariciye Nazırlığı, Büyükelçilik gibi devlet vazifelerinde bulunuyorlar. Ağırlık Hariciye Nazırlığı ve devleti yurt dışında temsil etme görevlerinde.
Suad Bey ve Azize Hanım kendi aile büyüklerinden gördükleri gelenekle, oğulları Ziya’nın çok iyi eğitim almasını sağlıyorlar. Okul çağına kadar hem Osmanlı terbiyesi alan, hem de İngiliz mürebbiyelerle yetişip Avrupai terbiye alan Ziya Bey, St.Joseph Fransız Lisesinde eğitimine devam ediyor. Burayı bitirdikten sonra yüksek tahsil için İngiltere’ye gidiyor.
İstanbul’a dönüşünde; İngilizce ve Fransızcaya hâkim olması, saraya yakın köklü bir Osmanlı Ailesinden olması, ailenin yurt içi ve dışında geniş diplomatik ve dost çevresine sahip olması ve iyi eğitimi nedeni ile Düyun-u Umumiye de vazife alıyor.

Ziya Bey açık renk saçlı, mavi gözlü, oldukça uzun boyu (1.95-2.00) ve iri yapısı dolayısıyla, arkadaşları arasında “Fil Ziya” diye anılıyor. (Muhtemelen St. Joseph’de takılan bir lakap)

Dostları arasında sevilen, iyi yetişmiş, mali olanakları oldukça iyi bir genç olan Ziya, İngiltere’de gelişmiş olan spor sevgisini, arkadaşları
Ayetullah Bey ve Necip Bey ile futbol takımı kurarak pekiştirmek istiyor. Bu işe giriştiklerinde: Ziya Bey: 21 Ayetullah Bey:19 Necip Bey: 16-17 yaşındalar.

- 3 –
Kulübün kurulduğu yıllar, hafiye takiplerinin yapıldığı, sürgün ve hapse atılma tehlikesinin olduğu seneler. Üç arkadaş her türlü zorluğu ve tehlikeyi göze alarak takımı kuruyorlar. (NOT: Ziya Bey’in anneannesinin kardeşinin Mahmut Celalettin Paşa ve onun oğlunun Prens Sabahattin olduğu düşünülürse, bu takımın kuruluşundaki ekstra zorluklar anlaşılabilir. Ailenin bu kanadı 1924 yılında, Osmanlı Hanedanının diğer üyeleriyle birlikte sınır dışı edilmiştir.)

Kuruluş sırasında tüm ihtiyaçları Ziya Bey şahsen karşılıyor. Formalar, ayakkabılar, top ve gereken her şey Ziya Bey tarafından İngiltere’de yaptırılıp getirtiliyor. Rahat antrenman yapılabilinmesi için, Papazın Çayırı denen yer yine Ziya Bey tarafından kiralanıyor. (NOT: Bu yer şimdiki Ş.Saraçoğlu Stadının olduğu yer... Satın mı alınıyor, kiralanıyor mu emin degilim? Evde büyükler bu olayı anlatırken 20 veya 200 Reşat Altını gibi bir rakamdan bahsederlerdi. Bu konuşmalardan 2 ve 0’lı bir sayı olduğunu hatırlıyorum, ama tek sıfır mı, iki sıfır mı anımsayamıyorum).

Ziya Bey, ilk sene takımda aktif olarak futbol oynuyor. Aynı zamanda kulübün ilk Genel Başkanlığı görevini de yapıyor. Bir sene bu görevde kalıyor. Arkadaşlar arasında bir anlaşmazlık çıkıyor, Ziya Bey’i darıltıyorlar ve Ziya Bey kulüpten ayrılıyor.
Bütün bunlar yaşanırken, ülkenin siyasi durumu iyice karışıyor. Daha evvelce saymış olduğum özellikler Mustafa Kemal’inde dikkatini çekiyor ve Ziya Bey’i bir görevle Avrupa’ya yolluyor. Ailece bilinen ve yazılı olmayan gerçek, para işlerinin içinde olan Ziya Bey’in silah ve cephane alımı için Mustafa Kemal’e finansman sağladığıdır.

Vazifeli olarak gittiği Avrupada( NOT:1918 veya 1919, muhtemelen 1918) gittiği yurt dışı seyahatinde (NOT: Benim İngiltere diye bildiğim, annemin Viyana diye ısrar ettiği ve bir türlü uzlaşamadığımız seyahat...) Erna Valentin Meyer isimli Alman bir genç kızla tanışıyor. Erna Alman bir bankerin kızı, iyi yetişmiş, eğitimli, konservatuar mezunu, çok güzel bir kadın. Piyano çalıyor ve resim yapıyor. Akıcı İngilizce ve Fransızca konuşuyor ve yazıyor. Birbirlerine âşık oluyorlar ve evleniyorlar.

Türkiye’ye dönüşlerinde, Mustafa Kemal görev verdiği için İstanbul’da oturamıyorlar ve Ankara’ya gidiyorlar. O zamanın şartlarında Ankara’ya gidiş epey yorucu oluyor. Atatürk oradaki evlerinde çifti ziyarete geldiğinde, kendisine servis yapılırken kullanılan, yeşil, altın yaldızlı Limoge takımı çok beğeniyor. Ziya ve Erna çifti de jest yaparak bu çay takımını kendisine hediye ediyorlar. Bu takım uzun yıllar Çankaya Müzesinde sergileniyor. Şimdi kim bilir nerededir? (NOT: Bu takımın geri kalan kısmı, Kandillideki köşk 1972 senesinde yanana kadar, kullanıldı)
Ankara’da Ziya Bey ile Mustafa Kemal’in ortak yaptığı çalışmalar var. (NOT: Hangi konuda olduğunu bilmiyorum, muhtemelen mali konular ve Düyun-u Umumiye işleriyle ilgili.)
Ankara sonrası yaşam İstanbul’da, Boğaziçi’nin Anadolu yakasında Kandillideki Server Paşa Köşkünde sürüyor.
Çiftin 3 çocukları oluyor: Azize – Güzel – A.Server

Ziya Bey Türkiye’deki ilk seyahat acentesi NATTA’ nında kurucusudur. Bu acente 1925 yılında Pera Palasın altında kuruluyor. İkinci ofis GS Lisesi karşısında Tokatlıyan Oteli yanında açılıyor. 1934 de Karaköy’de bir şube daha açılıyor. (NOT: Yeri galiba şimdiki Ziraat Bankasının olduğu yer?) 1934/35 de Ziya Bey sağlığı bozulduğu için ayrılıyor. (NOT: Natta acentesinde, şirketi sonraki dönemlerde çok zor durumlara düşürecek olan bir Ziya daha var. Kendisine “Küçük Ziya” deniyor. Bu şahısla karıştırılmaması rica olunur)

- 5 –

İstanbul’a ilk yolcu motorlarını getiren ve bunların çalıştırılması için Laz Hayri Kaptan’a parasal yardım ve müşteri sağlayarak destek çıkan yine Ziya Bey. (NOT: Laz Hayri Kaptan ve ailesi çok vefakâr çıkmışlar, bu yardımı her zaman minnetle anmışlardır. 1937 de Ziya Beyin ölümünde ve 1969 da eşinin vefatında tüm motorlarını seferber ederek, cenazelere denizden filo olarak katılmışlardır.)

Kurtuluş Savaşı sırasında, 1921 Şubat ayında TBMM Hükümeti Bekir Sami Bey Heyeti ile Londra’ya giden Ziya Bey, Lozan konferansına da katılmıştır. (NOT: Bu tarihler, Ziya Bey’in Ankara’da Atatürk ile ortak çalışma yaptığı tarihler. Lozan’a katılıp katılmadığını bilmiyorum, ama tarih ve zamana bakılırsa ve de babası Suat Bey son Osmanlı hariciyecilerinden olduğu göz önüne alınırsa, olası gibi duruyor.)

Bir Osmanlı olarak doğmuş, Atatürk’le dostluk etmiş, Cumhuriyetin kuruluşuna destek vermiş ve kuruluşuna şahit olmuştur. O devirde bu işlere vermiş olduğu desteği maalesef belgeleyemiyoruz. Bu tür konularla ilgili olabilecek evraklar, Atatürk ile olan yazışmalar, Ziya Bey’in ölümüyle ekonomik krize giren ailenin elinden, çocuklarının eğitiminin devlet tarafından sağlanacağı gerekçesiyle, Celal Bayar Hükümeti tarafından alınmış ve bir daha geri verilmemiştir. (NOT: Verilen eğitim sözü de tutulmamıştır.)

Ziya Bey felç geçirince, bir sene kadar İstanbul Alman Hastanesinde yatıyor. Yapılabilecek hiç bir şey kalmayınca, Kandillideki, kendi zevkine göre bir İngiliz mimara yaptırdığı, Server Paşa Köşküne, çıkıyor. 1936 yılının Ağustos ayında vefat ediyor ve Bebek Aşiyan tepesindeki geniş bir alana yan yana yapılmış mermerden 2 ev şeklindeki, kapak açılarak merdivenle kabirlerin olduğu bölüme inilen, aile mezarına gömülüyor.

Yıllar sonra torunları olduğu bir dönemde, Erna kabristanı ziyaret ettiğinde, mezarların yerinde olmadığını görüp, ciddi bir kriz geçiriyor. Ailenin itirazlarıyla, izinsiz olarak, sahiplerine haber
Verilmeden yıkılan mezarlar için, devlet tarafından yine Aşiyan’da çok daha ufak bir yer gösteriliyor ve Ziya Songülen’in mezarı buraya, şimdiki yerine, naklediliyor.

Ziya Songülen’in babası Suat Bey oğlundan sonra vefat ediyor. Suad Bey’in son yıllarını geçirmiş olduğu Heybeliada daki köşk, ölümünden sonra İnönü Ailesine satılıyor.

Erna, çok sevgili Ziyasının yanına gömülebilmek için, kocasının vefatından sonra din ve vatandaşlık değiştiriyor, Esma adını alıyor. Çok eski ve köklü bir Osmanlı Ailesine gelin gelmesine rağmen, kimsenin kendisinden böyle bir talepte bulunmamış olması, hiçbir baskı görmemiş olması, o devirde bile ailenin açık fikirliliğini ve çağdaşlığını gösteriyor.

Nurizade diye bilinen Ziya Bey, soyadı kanunu çıktığında, herkesin “Zade” li soyadları almasına tepki olarak “SONGÜLEN” soyadını seçmiştir.

FB Kurucusu Ziya Nurizade Songülen’in hayatından kesitler.
Torunu: Nazan Songülen Karakaş
04.04.2008
BU YAZININ HER HAKKI SAKLIDIR. KAYNAK BELİRTİLSE BİLE BLOG SAHİBİNDEN İZİNSİZ ALINTI YAPILAMAZ.

18 Aralık 2009 Cuma

Ve Roberto Carlos Gitti...

Geldi, gezdi, kazandı, gitti...

Oynadığı reklamların hepsi aklımızda, oynadığı futboldan aklımızda kalan çok fazla anı ise yok gibi. Sadece güler yüzlü olması, insanlarla sıcak iletişim kurması birilerine fazlasıyla yetti arttı. İyi para kazandı, rahat ve huzurlu günler geçirdi, reklamdan reklama, tanıtımdan tanıtıma koştu. Brezilya'da herkes Fenerbahçe ismini biliyor. Hoş eskiden de biliyordu Fenerbahçe ismini Brezilyalılar.

Didi, Parreira, Zico ve Carlos...

Didi, Parreira ve Zico şampiyonluklar bıraktı, Carlos ise bir koşu simit almaya gitti, gidiş o gidiş. Olsun bu şehirden bir Roberto Carlos geldi ve geçti. Bazıları gelişiyle kıskançlıktan ölürken, bazılarımız ise gidişiyle bir nefes aldık. Hoşçakal gülen adam.

Unutmadan bu şehirden bir zamanlar bir Pierre Van Hooijdonk geçmişti. Kalbimizi delip geçmişti. Rakiplere sahayı dar edip geçmişti. Karlı bir Ankara havasını ısıtıp golünü atıp kaleye geçmişti. Rakip sahanın her yerinden kalecileri delip geçmişti. Reklamlara çıkmış hepimizin televizyon ekranlarını delip geçmişti. Bu şehirden bir zamanlar Aziz Pierre geçmişti. Geldiği andan gittiği ana kadar her hareketi gözlerimizin önünden bitmek bilmeyen bir film şeridi olarak geçiyor, geçiyor...

11 Aralık 2009 Cuma

Cem Atabeyoğlu

Cem Atabeyoğlu'nu evinde ziyaret ettik bu akşam. Çok uzun ve çok güzel bir sohbet yaşandı. Allah uzun ömür versin isim isim, gün gün her konuyu ve içeriğini hatırlıyor ve anlatıyor Cem baba. Bizim için çok önemli bir isim. Sadece bizim için değil Türk spor tarihçiliği için en önemli isimlerden birisi. Bu sohbetin içinden kısa bir aktarım size:
-Fenerbahçe 100 yılı aşmış bir tarihe sahiptir. 10 yıl sanan idareciler ve yeni seyirci profili, popüler kültür Fenerbahçesi ile meşguller. Onlardan en az 90 yıl fazlamız var. Sevinilecek bir durum!
- Fenerbahçe'nin en büyük iki efsanesi Galip Kulaksızoğlu ve Zeki Rıza Sporel'dir. Fenerbahçe tarihinde kaptan denince Zeki Rıza bilinir. Bu iki isim mutlaka yeni nesillere anlatılmalıdır.
Naci Erdem ve Cem Atabeyoğlu ziyaretleri geniş olarak yakında burada olacak.
Sırada başka büyüklerimiz var. Hepsini tamamlayıp bloga koyacağız.

Resmi site bizi şok etti!

Bu şoku daha önce hiç bu boyutta yaşamamıştık. Voleybol maçında kırılan 3-5 koltuk için kulübümüze gelen 1625 TL ceza sonrası "taraftarımız kulübümüze zarar veriyor, maçları seyircisiz oynasak daha iyi" şeklinde bir açıklama yapan resmi site (benzer açıklamaları taraftara uyarı olarak defalarca yapmıştı) bu sabah yaptığı açıklama ile resmen dumura uğrattı bizi. Tekrar tekrar okuduk, gözlerimize inanamadık... "Vay canına, demek bunları görüp okuyacağımız günler olacakmış" dedik.
Yeter artık Aziz Yıldırım!

"Yumurta kapıya dayandıkça yaptığınız istifa manevraları, iki gün bitmeden istifadan vazgeçme açıklamaları camiamızın sabrını taşırmıştır. 2009 yılı içerisinde gereksiz ve gündem değiştirmeye yönelik fevri çıkışlarınız ile kulübümüze 20000 TL para cezası verilmesine sebebiyet verdiniz. Dediklerinizin arkasında dursanız gam yemeyeceğiz. Ancak hem esip gürleyip milleti kandırıyorsunuz, hem de para cezası alıyoruz. Walla yeter. Siz olmasanız daha iyi olur denecek duruma getirdiniz. Lütfen bundan sonra dikkat edin. İstifa edince kaybolun, geri dönmeyin. Dönecekseniz kulübü alet etmeyin, ceza aldırmayın"...

Hadi bu şoku tam atlatıyoruz derken "anaaa o ne ikinci şok dalgası"...


Barca ve Asvel rezaletlerinin hesabı soruldu!

"Basketbol şubemizi maymuna çeviren, basketbolcularımızın sporcu kimliklerini yerle bir eden, tarihin en eski taktikleri ile takımımızı içeride dışarıda hezimete uğratan Tanjeviç ile yollarımızı ayırdık. Bundan sonra o varsa biz yokuz. Tazminatı çok, Turgay'a söz verdik bu yüzden kovamıyoruz. Biz de onla aynı çatı altında olmayız dedik ve basketbol şubesi olarak istifa ettik. Ne halt ederse etsin bundan sonra bizi ırgalamaz. Fenerbahçe taraftarı düşünsün. Biz cezayı kestik. Bastık istifayı...

Hemen resmi siteye girin ve bu ölümsüz anın tadını çıkarın. Kendi kendini yalanlayan "tek resmi site" bu iki haberi yalanlamadan acele ediniz.

10 Aralık 2009 Perşembe

Naci Erdem


11 yıl Fenerbahçe forması giyen. Yıllarca kaptanlık görevini başarı ile yapan, hatta bir dönem Lefter'in kaptanı diye anılan unutulmaz futbolcumuz Naci Erdem ile beraberdik dün akşam. Defalarca gözlerimizin dolduğu, ağlamamak için kendimizi zor tuttuğumuz unutulmaz anlar sonrasında Naci kaptan ile bir başka akşam için sözleştik. Fenerbahçeli olmaktan bir kez daha gurur duyduk. Kaptanın ağzından şu sözleri de duyduk "Fenerbahçe aşkı tarif edilmez" ve "Futbol özü itibari ile endüstriyelleşmeyi red eder! Futbol halkındır!".

5 Aralık 2009 Cumartesi

Peki peki anladık, her şeyi sen bilirsin!

Futboldan sen anlarsın.

Basketbolu sen bilirsin.

170.000 kartınla 90.000 hattınla sen neymişsin be abi?!?!

O kartlar ve hatlar üzülüp ağlayabilir mi?

Bizim hattımız yok kartımız yok, sadece kan ağlıyoruz...

Teşekkürler başkan, bu takım senin eserin biliyoruz, çünkü her şeyden sen anlarsın!

Her maç sonrası susup 10 hafta sonra "kulüpler birliği başkanlığından istifa etmek" nedir?
Fenerbahçe'nin haklarını her maç sonrası savunamayacaksanız neden o koltukta oturuyordunuz? Şimdi koltuk sallantıya girince mi manevra yapmak, gündem değiştirmek aklınıza geldi. Bu istifanızı ancak sizin her dediğinizi yemeyi adet edinmiş tebaanız yer, biz yemeyiz.

Mayıs 2006 sonrası kaçmayacaktınız, istifalarla yürüyüp uzamayacaktınız. Hesap mı soracaksınız sayın Aziz Yıldırım? O zaman önce hesap vereceksiniz:
- 2006 Mayısı'nda ne oldu?
- Neden istifa ettiniz?
- Neden geri döndünüz?
- O günden bu yana neden gıkınızı çıkaramadınız?
- Neyin bedelini ödedik 2006 da? Ya da siz neyin bedelini ödediniz Fenerbahçe üzerinden?

8 hafta üst üste kazanırken ama takım sahada dökülürken ve hakemler yine hata yaparken neden sustunuz? Sonrasında Galatasaray maçı hariç sürekli kaybederken ve hakemler hata üstüne hata yaparken neden sustunuz? Kulüpler birliği başkanı olmak bunu gerektiriyorsa "neden Fenerbahçe başkanısınız"? Bizim haklarımızı 2006 dan bu yana savunamadınız, sustunuz, şimdi kongrede verdiğiniz söz kapınıza yaslanınca "esip gürlemek" nedir?

Savaş başlıyormuş! Komutana bakın. İlk fırsatta kulüp başkanlığından istifa etti 2006da. Şimdi de birlikten. Neyin birliği ise???

3 Aralık 2009 Perşembe

Kimi kandırdınız şimdi?

Geçtiğimiz aylarda NTV Tarih Dergisi'nde çıkan ve Dr. Sertaç Kayserilioğlu imzalı bir yazı içeriği ve müzemizde sergilenen bir forma hakkında yazılarımız olmuştu.

Yazıları okumak için tıklayınız 1 tıklayınız 2

Hatta NTV Tarih Dergisi'ne yazdığı yazının içeriği ile alakalı olarak Müze Kurulu başkanı Sayın Kayserilioğlu ile görüşmüş ve kendisinden en kısa zamanda "düzeltme" yapacağına dair söz almıştık. Hemen aynı gün müzede sergilenen forma konusunda kendisi "evet haklısınız, hata yapmışız" diyerek müzedeki cansız manken üzerinden formayı çıkarttırmıştı. Biz de kendisine teşekkür edip hem blogda yayınlamış hem de kulübümüze bir faks yollayarak teşekkürümüzü iletmiştik. Tüm bu süreç içinde çok sayıda kişi sözlü ve yazılı olarak Dr. Kayserilioğlu hakkında eleştiri yapmıştı. Biz yüz yüze yapılan görüşme sonrası verilen söz ve gözümüzün önünde mankenden çıkarılan forma sonrası "HATADAN DÖNEBİLMEK ERDEMDİR" demiştik.
03.12.2009 Perşembe. NTV Tarih dergisi görüşmemizden sonra ikinci sayısını çıkarttı ancak bir "düzeltme metni" yok. Bugün müzeye uğradık. Biz oradayken mankenden çıkarılan t-shirt yine manken üzerine giydirilmiş ve müzede. Sayın Kayserilioğlu kimi kandırdınız? Bizi mi yoksa Fenerbahçe camiasını mı? Emekleriniz için teşekkür ederiz ama siz Fenerbahçe'nin müze kurulu başkanlığını yapmayı asla hak etmiyorsunuz! Önümüzdeki günlerde Galatasaray müzesi yeni binasına taşınıp açılıyor. Forma diye yutturmaya çalıştığınız t-shirt ü alın oraya götürün. Onlar alışkın bu kandırmacalara. Sergilerler.
Dr.Kayserilioğlu sözlerini tutsun ve gereğini yapsın diye son bir kez o t-shirtün resmini koymadan bu yazıyı yazıp bekliyoruz !

30 Kasım 2009 Pazartesi

Fenerbahçe Azizbahçe olamaz!


İşte kurumsal Fenerbahçe. Taraftar kimin umurunda ?

Sen kulübüne ne kadar para veriyorsun onu söyle.
Paran mı yok ?!?! O zaman defol.
İşte Azizbahçe bu resimlerdir.

Saha kapanır, seyircisiz bir değil on maç da oynanır. Ama o tribünleri o iki aşağılık slogan ile donatan zihniyetin şarap çanağına tüküreyim. Aziz bey bu ülkede 1932 ve 1983 yıllarında iki kez kendi parasıyla stad yapan ilk ve tek kulüp Fenerbahçedir. Senin döneminde yapılan stad ne ilktir ne de son olacaktır. Bu ülkede çim sahada antreman yapan ilk kulüp Fenerbahçedir. Gecekondularla çevrili Samandıra ne ilktir ne de tektir. Bu kulübün gerçek sahibi HALKTIR, TARAFTARDIR. Senin kartında, hattında değil. Kartını al hattına sok ve git !


Endüstriyel sporun kalesi Azizbahçeye rağmen
İNADINA FENERBAHÇE, İNADINA TARAFTAR !


Aziz Yıldırım sayesinde endüstriyel sporun kalesi olmuş, vahşi kapitalizmin her aşamasının alçakca uygulandığı, gittikçe halktan kopartılan Fenerbahçe maç kazandı diye sevinmeye, yenildi diye üzülmeye vakit yok. Bu işgal ve işgali gerçekleştiren zihniyet Fenerbahçeyi bitiriyor. Fenerbahçe tribünleri Fenerbahçelilere, Fenerbahçe takımları halka yasaklanıyor. Kurumsallık adı altında Fenerbahçe sevdalıları uzaklaştırılıyor. Kalanlar ise bir elin parmakları kadar.
Fenerbahçe Spor Kulübü sim karta, plastik karta ve kongrede atılabilecek bir oya teslim ediliyor. Fenerbahçe sadece 15000 kongre üyesi, yalanlarla arttırılmış 90000 Fenercell hat sahibi ve 170000 kart sahibinindir. Gerisi skorlara sevinmesin, üzülmesin.
Uyanın millet, Fenerbahçemiz yok ediliyor !

25 Kasım 2009 Çarşamba

5149 a ek öneri ! Var mısınız?

SPOR MÜSABAKALARINDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN
ÖNLENMESİNE DAİR
5149 sayılı kanun kulüpler-kulüp idarecileri ve taraftarların eylemlerine yönelik yaptırımlar içermektedir. Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki spor basını bu tablonun ayrılmaz bir bütünüdür. 5149 sayılı kanun kapsamının genişletilmesi, cezaların arttırılması ve caydırılıcılığının sağlanması için en büyük feryadı Kaliteli Spor Basını koparmaktadır. Bir taraftar olarak, her sabah ülke gündeminden önce spor sayfasını okuyan bir neslin aklıselim bir üyesi olarak 5149 sayılı kanunun kapsamının genişletilmesinden yanayım. Spor kulüpleri-taraftarlar-emniyet ve spor basınının kanun kapsamında ayrım gözetilmeksizin değerlendirilmesi gerektiğine inancım sonsuz. Kulüpler + taraftarlar nasıl ceza ile dizginlenmek ve huzurlu tribünler oluşturulmak isteniyor ise bu huzura en büyük katkının Kalite Spor Basınımızın bu kanun kapsamına dâhil edilmesi ile sağlanacağı görüşündeyim.
Tiraj arttırmak için asılsız ve kaynaksız haber yaparak taraftarların psikolojilerini bozan, kahvede-okulda-iş yerinde- sokakta taraftarları birbirine düşüren yazılı ve görsel medya haber-yorum ve tartışmalarının da 5149 kapsamına alınmasını istiyorum. Uydurma transfer haberleri, uydurma kulüp haberleri, sporcular hakkındaki uydurma haberler çok rahatlıkla iki farklı takımın taraftarı arasında bir gerilim oluşturabilmektedir.
Kaynağı belirsiz, yazarı belirsiz gazete yazı ve haberleri taraftarların arasını açmaktadır.
Televizyonlarda yapılan maç ve kulüp+seyirci haberleri ile yorum ve tartışma programları kulüp taraftarlarının psikolojik olarak etkilenmesine ve bunun müsabaka esnasında tribüne yansımasına neden olabilmektedir.
1- Gazetelerde transferden idman haberine, soyunma odasında söylendiği iddia edilen kelimelerden yönetim kurulu toplantısından sızdığı söylenen bilgilere kadar gerçek olmayan, yazarı, kaynağı olmayan haberleri yapan-yayınlayan basın kuruluşları hakkında 5149 sayılı kanun taraftarlara uygulanmasını uygun gördüğü cezaların aynısını ve misli olarak uygulamalıdır. Yalan transfer haberi yapan, yayınlayan, dedikoduları-masalları gerçekmiş gibi sütunlarına, haber bültenlerine taşıyan medya sahipleri ve sorumlu çalışanları hakkında il güvenlik kurulu kararı ile hak mahrumiyetleri ve ağır para cezaları verilebilmelidir.
2- Yazılı ve görsel medyada kulüpleri ve taraftarları birbirlerine karşı dolduran haber-yorum-tartışmaların tamamı hak mahrumiyeti ve ağır para cezası ile cezalandırılmalıdır.
3- Gerçek olduğunu ispat edemedikleri her spor haberinin karşılığında * haberi yapan, *haberi onaylayan ve *haberi yayınlayan ile *kurum sahibi ayrım gözetilmeksizin hak mahrumiyeti ve para cezalarına çarptırılmalıdır.
Spor bir bütündür. Bu çarkın tüm dişlileri yaşan güzelliklerde ve olumsuzluklarda pay sahibidir. Türk sporunu ve tribünlerimizi istenmeyen olaylardan, görüntülerden, çekişmelerden, düşmanlıklardan temizlemek istiyorsanız ve samimi iseniz mutlaka spor basınını en altından en üstüne kadar bu kanun kapsamına dâhil etmek ve yaptırımlar uygulamak zorundasınız.
Holiganizm, şiddet, küfür, düşmanlık konusunda sahadaki ve tribündeki kadar spor basını da sorumludur. Kaliteli spor medyamız kendisi temizlenmediği sürece tribünlerin temizlenmesi mümkün değildir.
Birileri gazete ve televizyonlarda şiddeti körükleyerek, yalan ve uyduruk haberler yayınlayarak, TV ekranlarından asıp-kesip-idam ederek tonlarca parayı ceplerine indirirken 1 plastik bardak suyu atanı “terörist” ilan eden, para cezalarına boğan, hak mahrumiyetleri ile cezalandıran sistem adil olmak yönünde mutlaka cesur bir adım atmak ve spor medyasını bu kanuna geniş bir açılımla katmak zorundadır.
Sporda şiddeti körükleyen sporun her yönüne ilişkin yalan haber yapanlar, kişiye ve kuruma endeksli tiraj/rating için kaşıma ve germe görevini başarıyla sürdüren maaşlı provokatörler mutlaka bu kanundan paylarına düşeni almalıdırlar.
Yalan haber yapmadan, dedikodularla oyuncuları ve idarecileri idam sehpasına çıkarmadan, medya terörü ile spor sahalarındaki şiddeti körüklemeye son vermeden tribünler temizlenmez. Temiz ekran ve temiz gazeteler sunmadan, ağızlarından salyalar akıtarak tribünleri ve tribüncüleri “terörist-holigan” ilan etme yarışından vaz geçmeden, sürekli olarak spor dünyasını germeden bir medya meydana getirmeden ne 6 ay yasaklar, ne de 1500 Lira cezalar tribünleri temizlemez. 1000 taraftarı içeri atmakla, stada sokmamakla çözüme ulaşılsaydı bu güne kadar biterdi tribün olayları. Spor basını – spor kulüpleri ve taraftarlar hepsi aynı yasa içinde ve aynı hızla sorgulanıp cezalandırılmalıdır.
Hodri meydan QTM. Var mısınız?

19 Kasım 2009 Perşembe

Haydi Türkiye! Cemaller Tufan olmasın !


"Haydi Türkiye ! Cemaller Tufan olmasın,
bu Tufana dur demek sizin elinizde!
Onlara yardım elinizi uzatın, sıcacık kollarınızla sarın SARBİleyin"
kampanyasına destek verin.
Dedenden bir hayır görmedin bari hıyara dede deme.
Tufan yaz 1905 e yolla Cemal gelsin.
Hem sen kazan hem Ayşe Abla Spor Kulübü kazansın...

Bu Tufan-Cemal olayı Galatasaray'ın sadece TBL de değil FIBA Avrupa arenasında da ceza almasına yol açar.

Bir blog yazarı basketbolsever bu işleri ortaya çıkarıyor ama Federasyon ve bir dolu kulüp çıkaramıyor. Ki onlardan birisi ve en önemlisi bizim basketbol şubemiz.

Türk basketbolu yeniden bir yapılanmaya gitmek zorundadır. Basketbol şubelerinde bulunan bilgisayarlar msn de chat yapmak ve facebook da resim koymak video paylaşmak için değil hem kendi takımını hem rakibini her açıdan sıkı sıkıya takip etmek için kullanılmalıdır.
Galatasaray Spor Kulübü şu ana kadar bu rezaletin karşısında yapılması gerekenleri hızlı bir şekilde ve sırayla yapıyor. İdarecilerin işlerine son veriliyor, tüm ülkeden özür dileniyor, yöneticiler istifa ediyor. Ancak bu tarihi utancın bedeli bu kadar ufak olamaz. 100 yıldan fazla süredir her branşta rekabet içinde olduğumuz ezeli rakibimizin bu ahlaksızlık ve utanç karşısında Basketbol Erkek Takımını "ihraç" kararı beklemeden ligden çekmesi en doğrusudur.
Teşekkür Notu:
Salsa Basket ailesine düzeyli, araştırmacı ve doyurucu basketbol siteleri için teşekkürler. Ve Oyak Renault kulübü idarecilerine de teşekkür etmek gerekiyor. Sonuna kadar haklı davalarında direttikleri için.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Ne güzel olay çıktı, mağlubiyet unutuldu !

Şu olayların maçın önüne geçmesine eminim başta bizim yönetim, teknik heyet ve ülker gurubu sevinmiştir. "Ohh be, bu olayların arkasına sığınır, mağlubiyeti unutturur, kıvırırız" diye göbek atmışlardır. Dün olanlar bir Galatasaray-Fenerbahçe maçının sıradanlaşmış görüntüsüdür. On yıllardır böyledir. Ne ilk, ne de son olacak. Ama oynadığımız basketbol son yıllarda en kötü oyunlardan birisidir. Olay olmuş, sorumlular varmış. Bana ne, bize ne!?!? Mahmut Uslu-Nedim Karakaş biraderlerin Turgay Demirel'i başkan değil mi? Aziz başkanın Turgay'ı değil mi başkan? Onlar baksın çaresine (!).
Ama yok bu takımda Tanjeviç ile yola devam edilsin, şube Galatasaraylı doldurulsun. Aklınızı başınıza alın efendiler, bir gün sahaya inen ve BT yi yumruklayanlar da olur. Ve o maçta salonda sadece Fenerbahçe seyircisi olur!
Haa bu arada şu derbi maçlara rakip seyirci alınmasın teklifi kimden gitmişti? O Galatasaraylı vatandaşı senelerce Fenerbahçe kulübü içerisinde kim çalıştırdı?
Bu camia kendine gelmelidir. İki tesis, bir stad için yaşadığımız her şeye "eyvallah, adam tesis yaptı, stad yaptı" diye OK diyenler tüm yaşananlardan en az yaşatanlar kadar sorumludur. Tüm Fenerbahçe ve Fenerbahçelilik değerlerini rafa kaldıranlar, hala direnen bazı değerlerimizi ise ayağa düşürenler mutlaka hesap vermelidir. Fenerbahçe büyüklüğü şampiyonluk ve kupa büyüklüğü değildir. Ancak Fenerbahçe büyüklüğü tesis ve stad büyüklüğü hiç değildir. Karşı taraf Fenerbahçe ismini ağzına almadan 10 kere düşünmüyor, aklı gitmiyor, ödü patlamıyorsa şu anda olan Fenerbahçe büyüklüğü kimse kusura bakmasın "her horoz kendi çöplüğünde öter" büyüklüğüdür. Öyle büyüklüğü getirenin de, savunanın da bu camiada yaşamasına müsade edenin de kıçına tekme vuracak çok adam çıkar. BİZ FENERBAHÇEYİZ! BİZDEN ÇOK ADAM ÇIKAR!

Hocaların hocası yuvana hoşgeldin!


15 Kasım 2009 Pazar

Var mı Fenerbahçe'ye yan bakan?



Fenerbahçe halkın takımıdır. Fenerbahçe halk demektir. Gazeteler, sokak, yeşilçam, tiyatro, edebiyat hep Fenerbahçe ile doludur. Çünkü halkın gerçeği Fenerbahçedir. Cilalı İbo karakteriyle hafızalarımızda yer bulan büyük sanatçı, rahmetli Feridun Karakaya'yı bu vesile ile bir kez daha saygıyla anıyoruz. Mekan-ı cennet olsun.

11 Kasım 2009 Çarşamba

'Cennet, sevdiğinin yanıdır'...



Lara Enke babasına kavuştu ya da Robert Enke kızının yanına gitti.
'Cennet, sevdiğinin yanıdır' demişler.
Robert Enke cennetine kavuştu.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Teşekkürler ! Gazi Büstü yeniden stadımızda !

1934 Yılında Gazi Hazretleri tarafından hediye edilen ve Zeki Rıza Sporel'in jübile karşılaşmasında stadımıza konulan Gazi Büstü uzun yıllardır görünürde yoktu. Bu duruma karşı üzüntümüzü Cumhuriyet bayramından önce blogda yazmıştık. Bu yazımızı Fenerbahçe Spor Kulübü yönetim kurulu ve Fenerbahçe SK Müzesi müdürlüğüne de iletmiştik. Bu sabah öğrendik ki gereken yapılmış.


Yarın sabah Atamızı anma törenleri stadımız müze girişinde, 1934 yılında stadımıza konulan Gazi Büstü önünde yapılacak. Gazi büstü daha sonra stadımızın Fenerium alt tribün girişinde en uygun yere taşınacak. Teşekkürler Fenerbahçe SK, teşekkürler Fenerbahçe Spor Kulübü müzesi.


Ekleme: 10 Kasım 2009 19:30 tıkla
....Kulübümüzün, Fenerbahçe Şükrü Sracoğlu Stadı Maraton Tribünü girişindeki Fenerbahçe Müzesi önünde ve Ulu Önder Atatürk'ün 1934 yılında Kulübümüzde sergilenmesine izin verdiği ve bir spor kulübüne konulan ilk Atatürk büstünün etrafında düzenlediği törene...

4 Kasım 2009 Çarşamba

Adına maçlar düzenlendi, o yine de futbolsever olmadı !

“Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim”… Sporcunun tanımını bu kısa cümleden daha iyi yapabilmiş başka bir lider yoktur. Mustafa Kemal Paşa güreş, atçılık sporu, kürek sporu, eskrim, atletizm, jimnastik ve yüzme aşığı bir liderdi. Aynı zamanda iyi bir sporcuydu. At yarışı izlerdi. Eskrim müsabakalarını takip ederdi. Kürek çekerdi, yürüyüş yapardı. Güreşi çok severdi. Yüzmeye olan sevgisini tarif etmeye satırlarımız yetmez. Ancak nedense on yıllardır sadece hangi futbol takımını tuttuğu tartışıldı durdu. Büyük çoğunluk Fenerbahçeli diye sahiplendi Atamızı. Sonradan Galatasaray camiası Atamızın Galatasaraylı olduğuna ilişkin ispatlanması pek mümkün olmayan iddaalarda bulundu. Ve en son olarak Beşiktaş camiası da bu sahiplenmeye birkaç anı hatıra çerçevesinde dahil oldu. Aslında güzel olan ülkenin güzide kulüplerinin Atatürk’ü sahiplenme yarışıydı. Oysa bu ülkenin güzide kulüplerinin ve güzide kurumlarının Atatürkçülüğü benimseyip , Atatürk ilke ve inkılaplarını özümseyerek yıllarını geçirmiş olmalarını arzu etmek bugün sadece çok geç kalınmış bir iç geçirmedir. Hele son zamanlarda Atatürk çizgisinden tamamen uzaklaşmış siyasi yapının parlattığı kişi ve firmaların üç büyükler başta olmak üzere sporumuzdaki aktif maddi manevi varlıkları üzücüdür. Kulüplerimiz iki üç masalımsı hikaye üzerinden Ulu Önderi kendi takımlarının taraftarı yapma yarışında harcadıkları mesainin binde birini bile Atatürkçü bir gençlik yetiştirme çabasına harcamamışlardır. Atatürkçülük ve Laik Türkiye karşıtı bir çok isim yönetimlerde yer alırken, irticai faaliyetleri tescilli firmalar ise sponsorluk yapmaktadırlar. Atatürk yaşantısı esnasında hangi takımı tutardı ya da bir takımın taraftarı olmuş muydu? Bu sorunun kesin cevabı yoktur, kanıtlanmış tek bir beyanatı bile yoktur. Ancak Atatürk bugün hayatta olsaydı emin olun mevcut kulüplerimizin hiç birisini tutmazdı.

Bu benim düşüncemdir. Katılıp katılmamanız benim düşüncemi değiştirmez. Ancak yıllardır ben de imkanlarım dahilinde araştırdım, araştırmaya devam ediyorum. Atatürk ve futbolu merak ediyorum. Osmanlı coğrafyasında fubolun oynanmaya başladığı andan itibaren ulaşabildiğim her spor yazısının, kitabının içinde Atatürk’ü ve futbolu aynı cümle dahilinde aradım. 1922 yılında kendisinin tertip ettirdiği (*) futbol maçı dışında gittiği, izlediği kesin olan Altay-İngiliz Donanma Karması maçı(**) ve izlediği kesin olmayan Galatasaray-Romanya Karması maçı(***) vardır.


Atamız altı yedi takımının kulüp binalarını ziyaret etmiştir. Belgeli, ispatlı, birkaç farklı kesimden ortak aktarımlı başka bir futbol maçı ve Atatürk gerçekliği yoktur. Bir takımın taraftarı olduğuna dair mevcut üç dört aktarım bile hep tek ağızdandır. Hikayeden öteye gidememiştir. Mustafa Kemal’i eskrim müsabakalarında görebilirsiniz, güreş müsabakalarında vardır, at yarışı ve binicilik etkinliklerinde olmuştur. Askeriyede ve Cumhuriyet sonrası izcilik, atletizm ve jimnastik etkinliklerinde rastlamak mümkündür. Ancak Atamız savaş planları dahilinde organize ettiği futbol müsabakası ve yazımın en sonunda anlattığım iki maç dışında başka bir futbol maçı izlememiştir.


Fenerbahçe
Fenerbahçe, Altay, Karşıyaka, Güneş (Ateş-Güneş) ve Galatasaray camialarına ziyaretlerde bulunmuş, ziyaretçi defterlerine mesajlarını yazmıştır. Beşiktaş ve Trabzon İdman Ocağı kulüplerinin idarecilerini kabul etmiştir. Hatta Trabzon İdman Ocağı’na kendi el yazısı ile bir mesaj yollamıştır. Beşiktaş kulübünün temeli olarak kabul edilen Jimnastik Cemiyetine komşu bir evde hayatının bir döneminde bulunduğu için sporcularla, idarecilerle bahçede yapılan antremanlar esnasında konuşmaları olmuştur.


Trabzon

Altay


Karşıyaka

Kendisinin kurdurduğu Muhafızgücü’nün Ankaradaki binası ve idman sahasında sık bulunurdu. Burada sohbetlere katılır, ata biner, atış poligonunda silah denemeleri yapardı.
Mustafa Kemal Atatürk adına maçlar, turnuvalar düzenlendi. Şiltler, kupalar, madalyalar verildi. Gazi büstünü kazanmak için maç bile yapıldı (Galatasaray kazandı Fenerbahçe’yi yenerek).

Ancak Mustafa Kemal bu futbol maçlarınada gitmedi.
Yani bence de (bu fikirde olan çok) Mustafa Kemal iyi bir sporseverdi ancak kesinlikle futbolsever olmadı!

*Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz'un yerini ve tarihini, arkadaşlarıyla gizli bir toplantıda belirlemek istiyordu. Bu görüşme nedeniyle, Konya'ya giderken, 28 Temmuz 1922 günü, Akşehir'de bir futbol maçı düzenlettirdi. Komutanları ve kurmaylarıyla beraber bu maçı izledi. 


**Fahrettin Altay Paşa ile İzmir’de mütareke yıllarında Alsancak Stadı’nda maç izliyorlar. Hem Fahrettin Altay Paşa’nın hatıralarından hem de M.Kemal Paşa’nın bir notundan bu maçı izlediği anlaşılıyor.


***Galatasaray Kulübü’nde bulunan bir mektup (Mustafa Kemal Paşa tarafından yazılmış) içeriğinde Selimiye Kışlasında görevli Binbaşı Mustafa Kemal’in eline geç ulaşan bir maç davetine yazdığı cevap vardır. Galatasaray-Romen karması arasında Union Club sahasında 1914 Nisan ayında oynanan maç (4-2)için ismi tespit edilemeyen ancak Ali Sami (Yen) Bey olduğu sanılan birisi Mustafa Kemal’i yazıyla maça davet eder. Paşa cevabında “davet mektubunuz elime geç ulaştı ancak o gün ben, doğrudan gidip bir başka yoldan zaferi kazanan genç ve girişimci vatandaşlarımın başarısını beğenerek izledim” yazar. Ancak mektup içeriğinde futbol maçından bahsedilmemesine rağmen –beğenerek izledim- ibaresi büyük ihtimalle maça ait kabul edilmelidir.
Mustafa Kemal'in,
Galatasaray Kulübü'nde bulunan mektubu.

27 Ekim 2009 Salı

Atatürk Büstü Nerede?

Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'nin büstünün Fenerbahçe Stadı'nda açılışının üstünden 75 yıl 5 ay geçti. Bu son derece anlamlı ve bir o kadar değerli büst ne yazık ki 1970 lerden bu yana yok!


Kulübümüzün bu konuyu araştırmasını ve Gazi heykelini bularak stadımızın girişine, ait olduğu yere, geri getirmesini bekliyoruz.



1 Haziran 1934 günü unutulmaz kaptanımız, Fenerbahçemizin ve Milli Takımımızın efsane futbolcusu Zeki Rıza SPOREL'in jübilesini yaptığı gündür. O gün stadımızda efsane kaptanımızı futbol sahalarından uğurlamanın hüznü ve Gazi Hazretleri'nin büstünün açılışının onuru aynı anda yaşanmaktadır.



Fenerbahçe Spor Kulübü ne yazık ki o günü sadece tarihte kalmış bir gurur abidesi olarak yaşamaktan öteye gidememektedir. Ulusal önderimiz, baş kumandanımız Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin büstü kayıptır. Ve bu güne kadar efsane kaptanımız, büyük golcümüz, başkanımız Zeki Rıza Sporel'in ismi kulübümüze ait hiç bir tesise verilmemiştir. Fenerbahçe Spor Kulübü bu iki üzüntüyü bir an önce sonlandırmalıdır.

Not: O dönemin basın organlarında ve halk arasında ulu önder Atatürk'ten (benim çok sevdiğim bir şekilde) "Gazi Hazretleri" şeklinde bahsedilmektedir.

23 Ekim 2009 Cuma

Dişe diş kana kan !

Hani geçmişi anlatır ya o günleri hiç görmemiş bir dolu sahtekar. Çok güzeldi. Maçlar, tribünler, beyler, bayanlar. Ahh ahh nerede o günler. Şimdi holiganlar, sahada kavgalar. Çok yazık. Ayıp. Falan, filan. Hadi lan oradan. Her gün yeni bir yalanınız ortaya çıkıyor, mumunuz sönüyor.


Sene 1929, aylardan Nisan, yer Taksim stadı. Galatasaray 2 Fenerbahçe 1 . Maç kıran kırana. Kavga, dövüş, küfür, yumruk, tekme... Bir bacak, bir kol kırık. İki ihraç. Seyirciler sahaya iniyor. Karakolluk oluyor maç. Yıl 1929. Tribünde beyler bayanlar. İşte o güzel günleri yeniden görmek istiyoruz. Ahh ahh nerde o günler?!?!

21 Ekim 2009 Çarşamba

Hatadan Dönmek, Dönebilmek !

Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi hiç şüphe yok ülkemizdeki en iyi spor kulübü müzesidir. Çok ciddi harcamalar yapılarak çok kısa denilebilecek sürede inşaatı bitirilip içi dolmuş, hatta son dönemde yetersiz kalmıştır. Çok daha büyük bir alana taşınacağına dair fısıltılar kulağımıza geliyor. Ancak konumuz müzenin geleceği değil, müzedeki bir hatadan dönülmesi. NTV Tarih dergisinde çıkan yazıya tepkimiz dolayısıyla Müze Kurulu Başkanı Dr. Sertaç Kayserilioğlu'nu fazlasıyla eleştirmiştik. Hatta konu bizi çok üzdüğü için eleştiri dozumuzu kantarın ayarını fazlaca kaçırarak yükseltmiştik. Bu iki aya yakın süreç, nihayet müzede yapılan bir toplantıya davet edilmem ile şimdilik son buldu. NTV Tarih dergisinde yazılan yazının hatalar, yanlışlar dolu içeriği konusunda iki saati aşan bir toplantı neticesinde sayın Sertaç Kayserilioğlu'nun gerekli düzeltmeyi yapacağına inanıyoruz. O düzeltme gelene kadar geçmiş konuyu rafa kaldırıyoruz.
Bu kadar eleştirdiğimiz kişiyi şimdi bir başka konudaki uyarımızı anında değerlendirdiği ve gereğini yaptığı için alkışlıyoruz. Neden mi?



Müzemizde forma giydirilmiş cansız mankenlerden birisinin üstünde çubuklu ve Fenerbahçe logolu bir forma dikkatimizi çekmişti. İlk bakışta "bu Fenerbahçe forması değil" kanısına varsak bile altında yazan yazı bizi çok şaşırtmıştı ! Fenerbahçe ve Milli Takımın efsane oyuncusu Lefter Küçükandonyadis'in forması yazıyordu. Formada Lefter'in imzası vardı. İmza dışında Fenerbahçe ile ilgili diğer obje baskı logo idi. Ancak forma Lefter'in forması olmadığı gibi Fenerbahçe formasıda değildi. Sadece üstüne logo basılmış, sarı lacivert çubuklu ve Lefter'e imzalattırılmış bir t-shirt karşımızda duran. Bu konuda sayın Müze Müdürü ve Müze Kurulu Başkanı ile o anda yüz yüze konuştuk. Formayı anlattık "ya alttaki yazı yanlış yazıldı, ya da daha büyük bir hata söz konusu" dedik. Müze Müdürümüz konuyu kendisininde bildiğini , aynı tespitleri yaptığını ve kulübe bildirdiğini söyledi. Sertaç Bey bunun üzerine gereğini yapıp vitrinden o t-shirt ü çıkarttırdı.


Hem müze kurulu başkanına hem de müze müdürüne bir hatadan ivedilikle dönülmesini sağladıkları için çok teşekkür ediyoruz.
En kısa zamanda resmi sitede bulunan tarihimize ait hataların düzeltilmesini ve eksikliklerin giderilmesini diliyoruz. Ve NTV Tarih dergisinde bir düzeltme metnini beklediğimizi ekliyoruz.

Not: Yanlış olan forma ve manken üzerindeki resmi tarafımızda mevcuttur, ancak yayınlamak gereği duymadık. Yukarıda bulunan iki resim tamamen doğru formaların temsil edildiği müze bölümlerinden alınmıştır.

30 Eylül 2009 Çarşamba

Halk Fenerbahçesini omuzlarında taşıdığı için Sarı-Lacivert sevda en büyüktür


Twente Maçı Migros Tribünü


Geçen sezonun kendi sahamızda son maçımız, 24.05.2009 2008-09 sezonu 33. Hafta maçı (Fenerbahçe 4 Konyaspor 2)
Kale arkası tribünler bilet fiyatı 44 TL.

Bu sezon kendi sahamızda oynayacağımız Gençlerbirliği (8. Hafta) karşılaşması öncesi yönetim kurulumuz sezon başında %25 zamla 55 TL olarak belirlediği kale arkası tribünler bilet fiyatlarını %20 indirime giderek 44 TL ye düşürdü.

Geçtiğimiz yıl 33 TL den 44 TL ye çıktığı günden itibaren tepkisini koyan, 55 Lira olduğu günden sonra eylemler yapmaya başlayan, tekrar 44 Lira olduğu için protestosundan ve eyleminden vazgeçmeyen bizlerin dışında kalanlar; 'başta sanal tribüncüler olmak üzere' birçok web sitesi ve taraftar oluşumu teşekkür ve alkışlama yarışına girdiler. 33-44-55-44 ün farkında olmayan, 44-55 olduğu için sadece 1 intro ve bildiri ile ses çıkaran ve sonra karanlıkta kaybolanlar yeniden 44 olunca alkışlamaktan, teşekkür etmekten bitap düştüler.

44 Lira iken geçen sezon düşmeye başlayan seyirci ortalaması Galatasaray maçları dışında düşmeye devam edecektir. 55 Lira iken neredeyse %30 azalan seyirci sayısı, tekrar 44 Lira olunca yükselmeyecek.

Kısa bir dönemi inceleyelim.

1- ...Sadece 2009 yılının ilk 5 ayı göz önüne alındığında 2009 yılı şu ana kadarki enflasyon oranı TÜFE'de yüzde 1.71, ÜFE'de yüzde 2.3 oranında artış kaydetti. Bunun mevcut verilerle yıllık enflasyona uyarlanması sonucu ise tüketicinin karşısına en gerçekçi enflasyon rakamları çıkıyor: Mayıs 2009 itibarıyle tüketici fiyatlarında yıllık enflasyon yüzde 9.49, üretici fiyatlarında ise yüzde 8.96.

2- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Haziran ayında tüketici fiyatları endeksinin (TÜFE) yüzde 0,11, üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) ise yüzde 0,94 yükseldiğini açıkladı. Yılın ilk yarısında, TÜFE yüzde 1,83, ÜFE yüzde 3,27 oranında artış gösterdi. Haziran ayı itibarıyla 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon ise tüketici fiyatlarında yüzde 9,08, üretici fiyatlarında yüzde 7,34 düzeyinde gerçekleşti.

3- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Temmuz ayında tüketici fiyatları endeksinin (TÜFE) yüzde 0,25 artarken, üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) yüzde 0.71 gerilediğini açıkladı. TÜİK’e göre, Temmuz ayı itibariyle yıllık enflasyon TÜFE’de yüzde 5,39 artarken, ÜFE’de yüzde 3,75 geriledi.Yılın yedi ayında TÜFE yüzde 2,08, ÜFE yüzde 2,54 oranında artış gösterdi.Temmuz ayı itibarıyla 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon ise tüketici fiyatlarında yüzde 8,52 üretici fiyatlarında yüzde 5,47 düzeyinde gerçekleşti.

4- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ağustos ayında tüketici fiyatları endeksinin (TÜFE) yüzde 0,30 gerilerken, üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) ise yüzde 0,42 arttığını açıkladı.
TÜİK'in 2003 baz yıllı verilerine göre, Ağustos ayı itibarıyla yıllık enflasyon ise TÜFE'de yüzde 5,33 artarken, ÜFE'de yüzde 1,04 geriledi.Yılın sekiz ayında TÜFE yüzde 1,78, ÜFE yüzde 2,97 oranında artış gösterdi.
Ağustos ayı itibarıyla 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon ise tüketici fiyatlarında yüzde 7,99 üretici fiyatlarında yüzde 4,19 düzeyinde gerçekleşti.

5- Temmuz 2009, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), suya yüzde 8 buçuk zam yaptı. Zam sonrasında 10 metreküpe kadar kullanımda suyun metreküp fiyatı 2,31 lira, 10 metreküple 20 metreküp arası kullanımda 3,47 lira, 20 metreküp ve sonrası kullanımda ise 4,62 lira oldu.

6- Eylül 2009, EPDK haftalık kurul toplantısında, TETAŞ'ın elektrik dağıtım şirketlerine sattığı elektrik satış fiyatının 1 Ekim 2009 tarihinden geçerli olmak üzere yüzde 21.08 oranında artırılmasına dönük başvuruya onay verdi. TETAŞ'ın talebini geldiği gibi onaylayan kurul, dağıtım şirketlerine satış fiyatlarındaki artışı bildirdi.

7- İstanbul'da toplu taşıma ücretleri zamlandı. Zamlı tarife bu sabahtan itibaren uygulanmaya başlandı (1 Haziran 2009).Yeni tarifeyle, tam akbil 1.5 TL'ye çıktı. İndirimli akbil 85 kuruş, elektronik bilet Beşi bir yerde 7.50 TL, aylık tam akbil 110 TL, aylık indirimli akbil ise 55 TL oldu. Akbille yapılacak aktarmalar da tam 75 kuruş, indirimli 21 kuruş olarak ayarlandı. Raylı sistemler, İDO Şehir Hatları Vapurları ve özel deniz motorlarının 1.40 TL olan jeton ücreti 1.50 TL olarak belirlendi.

8- Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayınlanan bir kararnameye göre benzin, motorin ve fuel oil'de maktu özel tüketim vergisi (ÖTV) tutarları yükseltildi. Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayınlanan bir kararnameye göre benzin, motorin ve fuel oil'de maktu özel tüketim vergisi (ÖTV) tutarları yükseltildi. Yayınlanan kararnameye göre, maktu ÖTV tutarları 95 oktan benzinde 1,4500 TL ve 1,4915 TL'den 1,6500 TL ve 1,6915 TL'ye, 98 oktan benzinde 1,6135 TL'den 1,8135 TL'ye, motorinde ise 0,9354 TL'den 1,0845 TL'ye çıktı.

9- YÖK, üniversite öğrencileri arasında “harç” olarak adlandırılan katkı paylarının, 2009-2010 akademik yılı için yüzde 8 artırılmasını kararlaştırdı.

10- Digiturk platformunda LigTv yi izlemek geçen yıla oranla %25 zamlandı.

11- UEFA Avrupa Ligi’ni izlemek için D Smart platformu kurmak ve yıllık ücret 400 TL ve üstü.

12- 2 yıllık süreyi kapsayan protokole göre, toplu sözleşmelerin birinci yılın ilk altı ayında işçi ücretlerine yüzde 3, ikinci altı ayında yüzde 5,5 zam yapılacağını bildirdi. Yazıcı, ayrıca ücreti bin 100 TL'nin altında kalanlara bu miktarı aşmamak kaydıyla 60 TL ilave zam yapılacağını belirtti.

13- İşçi ve Bağ-Kur emekli aylıklarına 6 aylık enflasyon doğrultusunda bu ay yüzde 1,83 zam yapılacak. Zamla birlikte en düşük işçi emeklisi aylığı yaklaşık 11 TL artışla 632 TL, en düşük Bağ-Kur emekli aylığı yaklaşık 5 TL artışla 310 TL olacak. Yılın ilk yarısındaki enflasyon oranının açıklanmasıyla işçi ve Bağ-Kur emeklilerinin aylıklarına bu ay yapılacak zam oranı da belli oldu. Buna göre, işçi ve Bağ-Kur emekli aylıklarına, yılın ilk yarısında ortaya çıkan yüzde 1,83′lük enflasyon oranında zam yapılacak. Artışla birlikte en düşük işçi emeklisi aylığı 11,36 TL artışla 621,24 TL’den 632,60 TL’ye yükselecek. Bağ-Kur emeklilerinde ise en düşük aylık 5,57 TL’lik artışla 304,79 TL’den 310,36 TL’ye çıkacak.

14- Türkiye İstatistik Kurumu açıkladı (Temmuz 2009) : Buna göre 2008 şubat ayında yüzde 11.6 olan işsizlik oranı bu yılın aynı ayında yüzde 16.1'e yükseldi. Bu oran aynı zamanda şimdiye kadar açıklanan en yüksek oran olarak tarihe geçti. İşsizlik oranı Ocak ayında ise yüzde 15.5 seviyesindeydi. Aynı dönemde işsiz sayısı da 1 milyon 125 bin kişi artışla 3 milyon 802 bin kişiye yükseldi. Genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 21.5’den yüzde 28.6’ya tırmandı.

15- Fenerbahçe Stadı kale arkası biletlerine %25 zam (Temmuz 2009)

16- Fenerbahçe Stadı kale arkası biletlerine %20 indirim (Ekim 2009)

17- TFF kulüplerin bilet gelirleri üzerinden tahsil edilen 5 farklı kaleme ilişkin kesintilerin 2009-10 sezonunda alınmayacağını ve yaklaşık 8 milyon TL tutan bu miktarın federasyon bütçesinden karşılanacağını bildirdi. Oysa Fenerbahçe SK 44 TL den 55 TL ye çıkan fiyatı savunurken o 5 kaleme yapılan kesintiler dolayısıyla sadece 6 TL fazla kâr elde edilebildiğini savunmuştu.

18- Bu ülkede işsiz sayısı arttı. Su , elektrik , ulaşım fiyatları arttı. Eğitim ücretleri, sağlık ücretleri, ilaç ücretleri arttı. Bir tek maaşlar artmadı. Maçı evde izleme bedeli ikiye katlandı, stada gitmek ise bilet fiyatına zam+ulaşıma zam+yiyecek içeceğe zam ile katlandı. Sadece ama sadece biletlerden yapılan kesintiler azaldı. Ve Fenerbahçe SK %25 zam yaptığı kale arkası biletini %20 indirim yaparak 44 TL ye çekti.

Sizler böyle devam edin. Hep birlikte alkışlayın. Karşı çıkan hain ilan edin. 44 Lira için sonsuz teşekkürlerinizi bizzat giderek ellerini öperek belirtin.

Biz devam ediyoruz. Bu ülke şartlarına göre 55 lira ve 44 Lira arasında bir fark yoktur. Kale arkası bilet fiyatları daha aşağıya çekilmeli, öğrenci ve kadın bileti uygulamaları extra indirimli olarak sunulmalıdır. Kale arkası tribünleri halka kapılarını açmalıdır.

Fenerbahçe halkın takımıdır. Fenerbahçe halktır.
Fenerbahçe spor kulübü, Türk halkının bu zor zamanında onunla kucaklaşmak zorundadır. Bilet fiyatlarını indirin, kale arkası tribünlerini halka açın.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Ölümü gösterip sıtmaya; 55'i gösterip 44 liraya razı etmeyin! İnat etmeyin!



Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu, yaptığı açıklama ile “7 galibiyetlik serinin şampiyonlukla neticelenmesi” için, 55 Lira olan kale arkası biletlerini, “DERBİ ve UEFA maçları hariç” 44 Lira’ya indirdiğini duyurdu.


Yaşanan sevindirici gelişme bir “başlangıç adımı” olarak mutluluk verici olmakla beraber, tribündeki boşlukları gidermek için, kesinlikle yeterli değildir.

Söz konusu “indirimli” fiyatların 2008-2009 sezonunda geçerli olduğu ve kale arkası tribünlerin hali hatırlanacak olursa, bu gerçek daha iyi anlaşılır.

55Lira.Com “Aşırı Pahalı Bilet Fiyatlarına Karşı Başkaldırının Simgesi” olmuştur. Bilet fiyatları halkın gelir düzeyine göre ayarlanana kadar bu simge altında devam edecek olan mücadelede, talebimiz ilk günden bu yana aynıdır.

“Ülkemizde kale arkası tribünlerini dar gelirli ve öğrenci vatandaşlarımızın doldurduğu” gerçeğinden hareketle;

Talep ediyoruz.

1. Kale arkası tribün bileti fiyatları mutlaka daha aşağı çekilmelidir. Kombine kart alan taraftarları mali anlamda mağdur etmeden yapılabilecek bir basit hesap mantığıyla; daha ucuz bilet fiyatlarında tribünü dolduracak taraftar, pahalı biletle maça gelebilen az sayıda insandan daha fazla kar getirecektir.

2. Migros tribünün belli bloklarında, örneğin alt katta, “Öğrenci Bileti” uygulamasına geçilmelidir. Bu aşamada stadyum yapısından kaynaklanabilecek fiziksel imkansızlıkların aşılabildiği, geçtiğimiz sezonlarda Maraton Tribününde yapılan bir takım uygulamalarda görülmüştür.

Tekrar ediyoruz.

Türkiye’nin aynası olan Fenerbahçe, ülke gerçeklerinin farkına varmalıdır.

Taraftarın, bilhassa Türkiye nüfüsunda çoğunluğu oluşturan öğrenci ve dar gelirlilerin, Fenerbahçe’yi tribünden seyretmesinin önünde yükselen maddi engeller kaldırılmalıdır.

Kale arkası tribünleri halka açılmalıdır.



23 Eylül 2009 Çarşamba

55Lira.com


55Lira.com tamamen bağımsız bir internet sitesidir.


Tek derdimiz, tek amacımız Fenerbahçe tribünlerinin halktan koparılmasının önüne geçebilmektir.

Protestomuzun toplumun büyük bir kesimine ulaşabilmesi, ve hatta Fenerbahçe yönetiminin sesimizi duyabilmesi için vereceğiniz desteğin önemi çok büyük olacaktır.

MSN, Facebook, Twitter gibi sosyal ağlar üzerindeki arkadaşlarınıza sitemizden bahsederek; blogunuzda sitemizi duyurarak, üye olduğunuz topluluk forumlarında sitemize yer vererek bize destek olabilirsiniz.

Blogunuzda ya da sitenizde yazmış olduğunuz yazıları lütfen bizimle paylaşınız. Destek veren siteler, bu sayfa altında listelenecektir.

55Lira.com için banner görselleri tasarlayarak bize yardımcı olabilirsiniz. Tasarladığınız görsellerinizi lütfen bizimle paylaşın.


Farklı destek yöntemleri için lütfen iletişim sayfamızı kullanın.


Biz Fenerbahçeliyiz! Bizden çok adam çıkar!

11 Eylül 2009 Cuma

Pollyanna, Fenerbahçeden uzak dur! -2-

Bölüm 2:
Ne yazmış NTV Tarih dergisinde Dr. Sertaç Kayserilioğlu?
“O günlerde bu paranın bir lirasına bile ihtiyacı olan Fenerbahçe Kulübü’nün bu davranışı kendisine çok yakışmıştı. Tabii bu Galatasaray sayesindeydi.”

Resim 2 NTV Tarih Sayı 7, Ağustos 2009

Ne bu uyduruk hikâyenin amacı? Araştırma yapmadan bir yerden copy paste yapıp yazı yazmış birisi, diğeri ise aynen yayınlamış… Neye hizmet ediyor bu yazı? Bu yalanı okuyanlar, gözleri dolacak ve ertesi sabahtan itibaren Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti yüksek gerilim seviyesinden 9 volt pil seviyesine mi inecek? Ediz Hun-Belgin Doruk filmleri ve uyduruk, yapmacık konuşmalar ile büyüyen bir nesil o filmlerden sonra birbirine saygı mı duydu? Küfür bitti mi? Toplumumuzun günlük hayatı mı değişti? Masallarla ancak çocukların hayalleri değişir ama en fazla bir sene… Fenerbahçe – Galatasaray ezeli rekabeti Pollyanna böyle istedi diye acıklı, göz yaşartıcı palavra tarih hikâyeleri ile değişmez. Bu rekabete ve dostluğa hizmet edecekseniz yalanları değil gerçekleri yazın. Görün zor günde dayanışmanın kralı nasıl olurmuş? Tarihi çarpıtmak bu rekabete hakarettir. Bu yalan yağcılık Fenerbahçe ve Galatasaray’a hiçbir şey kazandırmaz. Biraz araştırsanız gerçeklere ulaşır ve rekabetin alkışa değer gerçek dayanışma örneklerine ulaşırsınız. Hadi siz araştırmadınız biz araştırdıklarımızı yazalım o zaman.

1/ Selanik Karmasının Türkiye’ye geleceği ve Fenerbahçe, Galatasaray, Pera takımları ile karma maçlar dahil olmak üzere çok sayıda maç yapacağı Fenerbahçe Kulübü’nün yanmasından üç ay önce bellidir. Hatta takım Nisan-Mayıs aylarında beklenir. Ancak bazı sorunlar dolayısıyla ancak Haziran ayında gelir. (Bknz: Resim 3, 4 ve 5 –mavi bölge-)

2/ Tüm maçların kadroları maçtan bir gün önce ve maç sabahı çıkan günlük gazetelerde yazılıdır. Hatta haftalık spor dergisi Türk Spor ilk maçtan 3-4 gün önce yaklaşık kadroları yazar. Yani kadro çıkartamayan Fenerbahçeliler soyunma odasında üzgün beklerken odanın kapısı açılıp Aslan Nihat (GS) ve 5 arkadaşının gelip “Bu kara gününüzde sizi yalnız bırakamazdık, bizi kabul ederseniz Fenerbahçe forması ile oynamaya hazırız” dedikleri palavrası hem Galatasaray tarihine hem de Fenerbahçe tarihine hakarettir. (Bknz: Resim 6 ve 7)

3/ Selanik Karması ile oynanan ilk maç Fenerbahçe Stadı’nda yapılmış ve 2-1 bitmiştir. O maçın skoru NTV Tarih dergisinde yayınlandığı gibi 4-0 değil 2-1’dir ve hâsılatı Selanik takımının masrafları çıktıktan sonra Fenerbahçe-Galatasaray arasında paylaşılmıştır. 4-0 biten ve hâsılatı bağışlanan maç daha sonra Taksim Stadı’nda oynanmıştır. (Bknz: Resim 5 ve 8)

4/ Selanik Karması (muhtelidi) İstanbul’da iki kez Fenerbahçe-Galatasaray karması ile oynamış. Birer kez ise Pera ve Fenerbahçe takımları ile karşılaşmıştır. Ayrıca İzmir’de maçlar yapmıştır. (Bknz. Resim 9)

5/ Galatasaray – Fenerbahçe karması ile Selanik Karması arasında oynanan 2.maç Taksim stadındadır. Ve maç 1-0 biter. Maçı 9000 seyirci izler ve 6,800 Lira hâsılat elde edilir. Selanik takımına 100 Lira verilir. Stad kirası, masraflar, yasal kesintiler çıktıktan sonra kalan Galatasaray-Fenerbahçe arasında paylaşılır. Ancak bu maç için karma maçtan çok Fenerbahçeden 2-3 takviyeli Galatasaray demek daha uygun düşebilir. (Bknz:Resim 10 ve 11)

6/ Selanik Muhtelidi’nin İzmir’e hareket etmesinden önce “İstanbul Halkevi İçtimai Yardım Şubesi’nin İstanbul Fakirlerine tevzi” amaçlı son bir maç yapması Heyeti terbiye tarafından ayarlanır. Maç Selanik Muhtelidi’nin İzmir dönüşünde Taksim Stadı’nda yapılacaktır. Yani Fenerbahçe elbette tek kuruş kazanmayacağı bir maça çıkarak büyük bir özveride bulunmuştur. Ancak sanki hâsılat kendisine kalmış ve sonra Kızılay’a vermiş gibi bir durumda yoktur. Zira maç bu yüzden Taksim Stadı’nda oynanmıştır. Ve Selanik Karması ile oynanan en az seyircili ve en düşük hâsılatlı maç budur. Çünkü Selanik takımının aslında 2.küme takımı olduğu ve Yunan Hükümetinden izinsiz geldiği, Selanik’i temsil etmediği ortaya çıkmıştır. Yardım amaçlı olduğu ve elden biletler satıldığı için maç iptal edilmemiş ve Yunanlılar o gece memleketlerine döneceklerinden 30 ar dakikalık iki devre oynanan bu maçı Fenerbahçe 4-0 kazanmıştır. Selanikliler Pera takımından 4 takviye alırken Fenerbahçe’de sadece Aslan Nihat (GS) takviye olarak 11 kişilik kadroda yer almıştır. Karma maçlarda sahaya farklı bir forma ile çıkmak yerine iki kez Fenerbahçe bir kez Galatasaray forması ile sahada yer alınmıştır. Bu son maçın 950 lira tutan hâsılatının vergiler çıktıktan sonra kalan kısmından 50 lirası Selanik takımına verilmiş kalan 800 Lira civarındaki para yardım için kullanılmıştır. (Bknz:Resim 5 Kırmızı Bölge, 12 ve 13 , 14 , 15)

Gerçek olmayan, uydurulmuş hikâyeleri, süslenmiş kahramanlıkları, dramatik anlatımları tarihin içine serpiştirmek Pollyannacılıktır. Tarih değildir. Gerçek değildir. Fenerbahçe – Galatasaray dostluğuna ilişkin o dönemden bir örnek vermek isterseniz yalan hikâyeler uydurmak yerine gerçeklere bakmanız yeterli olur. Ve iyi bir araştırma yapmalısınız. Daha önce uydurulmuş hikayeleri copy paste yapmakla aslında kendi güvenilirliğinize zarar verirsiniz. Fenerbahçe - Galatasaray dayanışması ve rekabeti hep olmuştur olacaktır. Bu konuyu merak ederseniz bizi okumaya devam ediniz lütfen.
Bölüm 2 Resimleri: Tıklayın--> 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15

8 Eylül 2009 Salı

Raporlar tam, gömün çocuğu!


http://www.fasulyeden.com/ dan alınmıştır.


Fenerbahçe Futbol Okulu öğrencilerinden Ali Duran Örnek antreman sırasında göğsüyle kontrol ettiği bir topun ardından yere yığıldı. Hastaneye yetiştirilmeye çalışılan minik kardeşimiz ne yazık ki kurtarılamadı ve bu küçük yaşında Fenerbahçe formasını kendisine kefen yaptı. Minik kardeşimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine de –her ne kadar yetersiz de olsa- başsağlığı dileriz. Bu büyük acının yanında lafı edilir mi bilmiyorum, ancak kulüp yönetiminin yaptığı açıklama da başka bir üzüntü nedeni olarak fenerbahce.org sayfasının tarihe düştüğü notlardan birisi olarak yerini aldı.
Resmi siteden duyrulan haberde Fenerbahçe yönetimi –bizim de yaptığımız gibi- futbolcuya rahmet, ailesine de başsağlığı diledi dilemesine ama hemen ardından eklediği “Fenerbahçe Spor Kulübü’nde, Futbol Spor Okullarında Futbol eğitimi gören tüm öğrencilerimiz gibi Ali Duran Örnek’in de doktor raporu, ailesinin futbol eğitimini kulübümüzde sürdürmesine muvafakat eden belgeleri başvuru dosyasında mevcuttur.” cümlesi kafalarımızda sağlam bir “Nasıl ya?” şaşkınlığı bırakmış oldu.
...yazının devamı ve yorumlar için tıklayınız...
Bu konuda başka bloglarda çıkan yazılar.

4 Eylül 2009 Cuma

Pollyanna, Fenerbahçeden uzak dur! -1-

Bölüm 1:
Bir dergi, NTV Tarih ! İsminde NTV var, yani iyi bir marka. O dergide bir yazar; Dr. Sertaç Kayserilioğlu. Fenerbahçe SK Müze Kurulu Başkanı, yani iyi bir referans. Bu durumda okuyucu ne yapar? Yazıyı okur ve kabullenir, doğrudur!
Ancak NTV Tarih Dergisi ve Dr. Sertaç Kayserilioğlu bizim için öyle çok önemli değil. Bizim için öncelik Fenerbahçemiz ve onun doğru aktarılan tarihi. Bunun dışında dergide kim ne yazmış alakadar olmayız. Ama Fenerbahçe Müze Kurulu Başkanı sıfatı taşıyan birisi hiçbir araştırmaya ve gerçeğe dayanmayan Pollyanna benzeri bir komik hikâye yazarsa ve bunu tarihsel gerçekmiş gibi derler, bir tarih dergisi de bunu kabul edip yayınlarsa susmak biraz bizim Fenerbahçeliliğimize ters düşer.
Sayın Kayserilioğlu, müze kurulu başkanısınız, yani Fenerbahçe tarihinin resmi kurumunun başkanısınız. Bırakınız bir yazıyı, bir konuşmanızda dahi “gerçekliği konusunda ufacık şüphe olan” bir durumdan bahsedemezsiniz. Zira siz bir kurumu temsil etmektesiniz. Hele söz konusu olan Fenerbahçe-Beşiktaş-Galatasaray dostluğu ve rekabeti olunca iki kez düşünmek durumundasınız. Pollyanna bir masal kahramanıdır. Tarih ancak gerçeklerle anlatılıp yazıldığında tarihtir. Yoksa masaldır. Bu yazınız NTV Tarih içinde değil bir roman, hikâye, masal kitabında olsaydı biz de okur gülerdik. Ama tarih dergisi demek ciddi bir iddia ve ciddi bir hedef kitle demektir. Bu durumda öncelikle sizden yazınızın bölüm başlıklarına ilişkin “kaynak” belirtmenizi beklerdik. Okuyucuya değilse bile sahip olduğunuz sıfata saygı bunu gerektirir.
Şimdi biz neden Pollyanna dediğimizi, neden masal dediğimizi anlatalım:


NTV Tarih dergisi, sayı 7, sayfalar(44-45), Ağustos 2009:
Resim 1
Resim 1 “İlk Beşiktaş – Fenerbahçe Derbisi”


**Rakip eksik biz de bir kişi çıkaralım**

28 Kasım 1924 Taksim Stadı. Maçın henüz 4.dakikasında bir faul dolayısıyla hakemi ikaz eden Ömer (FB)’e sinirlenen Şahap (BJK) bir tokat atar. Ömer karşılık verince hakem her ikisini oyundan çıkarır ve sahadan atar. 5.dakikada Cafer(FB), 20.dakika Zeki(FB) ve 26.dakika Alâeddin(FB)’in golleriyle ilk yarı 3-0 Fenerbahçe üstünlüğü ile biter. İkinci yarı takımlar sahaya geldiğinde maçın hakemi, Beşiktaşlı Şahap’ın takımıyla sahada olduğunu görür ve dışarı çıkmasını ister. Şahap duruma itiraz eder ve sahadan çıkmaz. Beşiktaş kaptanı Refik Osman hakemin isteği üzerine Şahap’ı saha kenarına götürür. Ancak, Şahap bu sefer kale arkasına geçip sürekli sözlerle maça müdahale etmeye devam eder. Şahap’ın ağlayarak bu durumu devam ettirmesine Refik Osman çok kızar ve üzülerek maçı bırakıp sahadan çıkıp gider.

Beşiktaş 9 Fenerbahçe 10 kişidir sahada. Maçın 74.dakikasında Fenerbahçeli Seyfi ya da Sabih Beşiktaşlı Cavit’in sert müdahalesi ile sakatlanarak oyundan çıkar. Takımlar sahada 9 ar kişidir. 76.dakika Zeki 4.golü atar. Bu maçtan sonra Refik Osman Beşiktaş takımından istifa eder ve Galatasaray’a gider. (Kaynaklarımız: 1-Dr. Rüştü Dağlaroğlu (Fenerbahçe Tarihi), 2- Cumhuriyet Gazetesi, 3- Milliyet Gazetesi 4- Maçı izleyen spor yazarı Salim Hamdi’nin maç yazısı).
Beşiktaş son derece sert oynamış. Oyuncuları sık sık hakemle ve kendi aralarında tartışmalar yaşamış. Beşiktaş kaptanı bu durumdan ve Şahap'ın davranışlarından rahatsız olup sahayı terk etmiş ve bununla kalmayıp Beşiktaş’tan ayrılmıştır. Zeki Rıza Sporel’in “Dokuz kişilik takıma karşı bizim 10 kişi oynamamız olmaz. İzninizle biz de dokuz kişiyle devam edeceğiz” demesi tam bir süsleme sanatı ve Pollyanna ruhudur. Doğru değildir. Ne ertesi günün gazetesinde, ne Dağlaroğlu'nun kitabında ne de Salim Hamdi'nin gazete ve dergide çıkan maç yazısında Dr.Sertaç Kayserilioğlu'nu doğruluyan bir ifade yoktur. Hatta sakatlanarak oyundan çıkan Fenerbahçeli’nin hastanedeki bir resmi gazetede yayınlanır maçtan birkaç gün sonra. Doğruyu yazmak Fenerbahçe-Beşiktaş rekabetine gerçek hizmettir. Masal gibi göz yaşartıcı anlatımlarla süslemek dostluğa değil tarihi çarpıtmaya, insanları kandırmaya yol açar.