Football is for you & me, not for fucking industry

24 Kasım 2010 Çarşamba

Derelerimize, Kültürümüze, Geleceğimize Sahip Çıkıyoruz


Fırtına Vadisi üzerinde yıllar önce, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından ‘yap-işlet-devret' modeli ile Fırtına ve Hala deresinin sularından yararlanılarak Fırtına Vadisi üzerinde kurulması planlanan Dilek-Güroluk Hidroelektrik Santrali ile başlanan oyunlar bu sefer ÇAĞLAYAN  Deresi vadisinde başlanmıştır. 


Yapımı düşünülen bu 3 adet santralın  yöre insanlarına   fayda ve zararları ile insan ve çevre üzerindeki etkilerinin Türk ve Dünya  kamuoyuna duyurulmasının gereklidir.  Türkiye genelinde üretilen toplam enerjinin ancak binde 3'ünü karşılaması düşünülen santrallerin kurulmasında dere suyunun yüzde 96'sının kullanılması durumunda kalan yüzde 4'ü derelerin alüvyon yapısı nedeniyle yatakta kaybolacak, dereye akan kanalizasyonlarla birlikte çay üretimi için kullanılan gübrelerdeki atıkların yağmur suları ile yataklara akması sonucu oluşacak yosunlaşma, bataklık, sivrisinek başta olmak üzere her türlü pislik ve koku bulaşıcı hastalıklara neden olurken bölge insanının sağlığı ciddi anlamda tehdit altında kalacaktır.



Bölgede toprak tabakasının yaklaşık 20-25 cm, dolayısıyla iklimin ıslak ve yumuşak olması nedeni ile Tünel açılması için patlatılacak dinamitler ve bacalara ulaşacak yolların yapımı için kesilecek 10 bine yakın ağaç büyük ihtimalle heyelanlara neden olacak, bölgede yaşayan insanlar ve yaşadıkları tarihi konaklar büyük bir risk altına girecek, erozyon kaçınılmaz hale gelecektir. Tüneller ve denge bacalarına ulaşmak için açılacak yollar nedeniyle meydana gelecek yaklaşık 500 bin metreküp pasa bugüne kadar inandırıcı bir açıklama yapılmadığından yörede büyük bir alana yayılacak, pasa örtüsü çevreyi ve canlıları tehdit edecektir. derede yaşayan kırmızı benekli Alabalık  türleri de zarar görecek, dünyada eşine

az rastlanan çiçek ve kuş türleri de yok olacaktır. Yeşilin her tonunun doğaya nakış gibi işlendiği binlerce tür botanik bitkisi ve kuş türünün bulunduğu gür ormanları, yaylaları, krater gölleri kemer köprüleri, yüz yıllardır akan dereleri ile adeta bir dünya cenneti olan ÇAĞLAYAN Vadisinde Küresel ısınma  tartışmalarının yaşandığı bu günlerde  yapılacak baraj ve reğülatör çalışmaları  gibi olumsuzluklar yöreye telafisi imkansız yeni bir gelir darbesi vuracaktır.



ÇAĞLAYAN Vadisi suyunun %4'e inmesi ile kırmızı benekli alabalığın neslinin ve binlerce bitki türünün yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalması devletimizin ve başta ‘Bern Sözleşmesi' olmak üzere altına imza koyduğu ‘biyolojik çeşitliliğin korunması' na dair sözleşmelere uymama mahcubiyetinin yaşanmasına neden olacaktır. Bütün bunlarla birlikte kültürü ile iç içe mutlu bir yaşam süren vadi çevresindeki köylerin insanları yöreye en ufak bir faydası olmadığı gibi sağlığa, çevreye, canlılara, zararlı ve üstelik yörenin turizmini baltalayarak insanların gelirlerini elinden alacak bu tür baraj ve regülatör projelerinde  ısrarlı olmanın mantığını anlamak mümkün değildir. 

Son ağaç kesilmeden, son balık tutulmadan!


"Yalnızca son ağaç kesildikten, son ırmak zehirlendikten ve son balık tutulduktan sonra; ancak bundan sonra paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız.”


Bir kızıl dere atasözü olan yukarıdaki deyim,bu projelere onay verenlerin bu doğa katliamlarının sonuçlarını da iyi hesaplamaları gerektiği   kanısındayız.


Bu  santrallerin doğaya ne gibi zararları olacak?


Bu santrallerin doğaya ne zararları olacak meselesi uzun.  Kısaca söylemek gerekirse, dere yatağını canlı tutmak için bırakılması gereken telafi suyunu yeterince bırakmıyorlar; yani sucul ekosistemin devamı için yeterli su dere yatağında bulunmayacağından, var olan sucul ekosistem yok olacak. 


Tünelleri geçirecekleri güzergahlara ulaşabilmek için yeni yollar en az 4-6 metre genişliğinde ki yüzeyde en az 15 metre alanda çalışma demek, kilometrelerce yol yaparsan hektarlarca alanda çalışma demek. Bu da hektarlarca alanda ağaç kesimini getirecek. Dere yataklarını yapacağın çalışmalardan çıkacak hafriyatı depolamak için kullanacağından hem dere yatakların doğal karakteristiğini bozuyorsun hem de dik yamaçlarda biriken molozu bu yamaçta tutan dere sedimantasyonunu bozduğundan yamaçlardan heyelanlara sebebiyet veriyorsun. 



Tünelleri açmak için patlatma yöntemi kullandığından örneğin  binlerce patlatma yapacaksın demek. Bu da heyelana neden olacak. Doğayı bozduğundan son yıllarda turizme yönelmiş yerel halkın geçim kaynağını da elinden alıyorsun. İnsanlar dağ başına doğa ile baş başa kalmak, dinlenmek için giderken her tarafı yıkılmış, deresi akmayan, her tarafı elektrik iletim hatları ile doldurulmuş bir alana gelmeyeceklerdir.



HUKUK IHLALLERI:
Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrası gereğince usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Milletlerarası Antlaşmalar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. 
 Anayasa Mahkemesine iptal davası açılamaması nedeni ile milletlerarası antlaşmalar kanunlarımızdan üstündür ve devletimizin tüm birimlerinin bu anlaşma hükümlerine uyma mecburiyeti vardır. 


     Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi 09.01.1984 tarih ve 84/7601 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanıp, 20.02.1984 tarih ve 18318 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.Bu antlaşmanın özellikle 3. maddesi, her akit tarafın, bilhassa nesli tehlikeye düşmüş ve düşebilecek türlerin, özellikle endemik olanların ve de tehlikeye düşmüş yaşama ortamlarının, bu sözleşme hükümlerine uygun olarak muhafazası amacıyla, ulusal politikalarını geliştireceklerini hükme bağlamıştır.

      Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nün 31 TEMMUZ 2001 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 24126 sayılı Tebliğine göre DENIZ ALASI ( Salma trutta labrax) BERN SOZLESMESI’ne göre avlanması yasak hayvanlar kapsamına alınmıştır.    


Hal böyle iken yalnız Ardeşen’de Fırtına, Fındıklı’da Arılı ve Çağlayan, Arhavi’de Kapise derelerinde yumurta bırakan ve yalnız bu ilcelerin deniz kıyısında, kıyıya yakın yaşamını sürdüren DENIZ ALASI’nın yaşam alanları taşla doldurulmak sureti ile yok edilmektedir.

Hiç yorum yok: